
Otobüs terminalindesin. Biraz erken geldiğinin farkındasın. Saatine bakıyorsun. Dokuza beş var.
“Dokuz buçukta kalkacak nasıl olsa” diyorsun. Pencere kenarında boş bir masa ilişiyor gözüne. Oturuyorsun. İstediğin oldu.
Yağmur yağıyor.
Hafifçe başın yana kayıyor. Yeni kestirdiğin saçların. Her zamankinden farklı görünüyorsun. Heyecanlı olduğun belli. Elinde mavi bir kitap, üzerinde Nazlı Eray, Monte Kristo, yazıyor. Avucunda sıkı sıkı tuttuğun beyaz bir kâğıt. Arada bir kâğıdı açıp bakıyorsun. Tatlı bir tebessüm yayılıyor yüzüne. Kâğıdı katlıyorsun. Tekrar başın pencereye yaslanıveriyor. Sonrası hüzün.
Usul usul geliyor aklına. Ah be güzelim! Nereden çıkarmıştın bu işi başına. Güzel güzel yaşayıp gidiyordun işte. Güzel güzel de ne demekse. Yediğin önünde yemediğin arkanda. Tutturmuştun, Ben Nebile gibi olmayacağım, diye. Ah Nebile! Uzandın yatağına. Bekledin. Birileri gelir de çıkarır beni bu karanlık odadan diye. Gelen giden olmadı. Kendin çıkıverdin odadan. Kocan inanmamıştı değil mi? Alışırsın diye düşünmüştü. Alışamadın.
Yağmur şiddetini artırıyor.
Saatine bakıyorsun. Dokuzu yirmi geçiyor.
Birdenbire ağlamaya başlıyorsun. Yağmur sesi gözyaşlarına karışıyor. Sözcükler özgürlüğüne kavuşup sese bürünüyor. Bir senfoniye dönüşüyor her şey zihninde. Evin, yatağın, pencerenin önündeki okuma koltuğun, çalışma odan, kahveni yudumlarkenki hallerin. Usulca, çok kısa sürecek. Birkaç ay, diyorsun. Hala dönebilirsin. Geri dönemeyecek ne var ki? Yapmak zorunda değilsin. Eski hayatına kaldığın yerden devam edersin.
Gök gürlüyor. Şimşek çakıyor. Hıçkırıklara boğuluyorsun. Eski hayatına dönmek düşüncesi… Birdenbire irkiliyorsun. Biliyorum çok emek vermiştin. Kaptığın gibi çizimlerini gitmiştin hocanın atölyesine. “On yıl öncenin işleri bunlar, evlisin, çok çalışmak ister, yapabilecek misin?” diye sorduğunda “Evet’’ demiştin. Ne çalışmak ama… Sırtın tutulmuştu günlerce. Otururdun masanın başına. Gecelerin sabahlarına karışırdı. Hayatımın en keyifli işi bu, diyordun.
Bulaşık yıkarken, harika fikirler geliyor aklıma, demiştin. Hatırlıyor musun?
Arkadaşların, bu saatten sonra, yaşın kaç olmuş! Hadi canım! Yok artık! Demişlerdi aldırış etmemiştin. Komşular “nerede görülmüş evli barklı kadının okuduğu” dediklerinde de gülüp geçmiştin. Mutlu olduğunu söylüyordun.
Okulu kazandın. Bitirdin. Ya şimdi?
Yağmur şiddetini giderek azaltıyor. Gözyaşlarını siliyorsun. Kâğıdı tekrar açıp baktığında gülümsüyorsun. “Yozgat iline atandınız.” Yazıyor.
Kapıyı açıp dışarı çıkıyorsun. Yağmur dinmiş.
Otobüs muavininin sesi duyuluyor “Yozgat yolcusu kalmasın!”
Seval Banu SARAÇ
Comentarios