Saat sabahın dördü. Uykusuz geçen on sekiz saat. Perperişan bir yolculuktan sonra İstanbul'dayız. Kocam, 'kelle paça' diye tutturuyor. Benimse açlığımı düşünecek hâlim yok. "Sabah bizi ayıltacak olan tek şey bu," diyor. Bu yorgunluğun üzerine aklına gelenin 'kelle paça' olması? Hayretler içindeyim. Tek derdim bir an önce uyumak.
Zar zor arabadan iniyorum. Bagajın kapağını alelacele açıp, valizimi alıyorum. Bir elimde valiz diğer elimde poşetler, apartmanın önündeyim. Bir kaç basamak çıkmam lazım. Ayaklarım bir sağa bir sola yalpalıyor. Zihnim bulanık. Gözlerim kapandı kapanacak. Bir an önce yatağıma girip uyuma arzusu. Birazcık olsun hızlanıyorum.
Merdivenleri çıkıp, hangi ara asansöre bindiğimi doğrusu hatırlamıyorum. Nihayet evin kapısındayım . Anahtarı ne ara elime almışım, vallahi bilmiyorum. Anahtar deliğine yerleştirip, kilidi çevirirken söyleniyorum, "Ne kelle paçaymış arkadaş? Yol boyu söylendi de söylendi." İçeriden, "Miyavvv!" diye bir ses. Çikom . Kapının arkasında acı acı miyavlıyor. Kapıyı açar açmaz, miyav da miyav. Saydırıyor da saydırıyor. Nereden bilsin garibim trafikte iki saatlik yolu sekiz saatte geldiğimizi. Yuvarlanıyor ayak dibime, sev de sev.
Holdeyim uzaktan yatağımı görüyorum. Gidemiyorum. Merhametim uykumun önüne geçiyor. Maması, suyu, kumu derken yatağıma uzaktan bir selam çakıyorum. Kocam arkamdan içeriye giriyor. Aklı hâlâ kelle paça yemekte. Nasıl yiyebildiğini düşündüğüm tek yemek. En son doktorumun "Çok sağlıklı, haftada bir gün tüketmek gerekir," dediğinde yemeyi denemiştim de yiyememiştim. Ne görüntüsü ne de kokusu hiç bana göre değil. Midem bulanarak zor atmıştım kendimi restorandan. Bir daha da yanına yöresine uğramamıştım. Kocamsa benim aksime her gün yese "Hayır," demez. Anlayamadığım bir mideye sahip. En son evde benim pişirmemi istemişti de kıyametler kopmuştu. Kasapta satılan markalı, paket içinde hazırlanmış olanlardan aldım da kurtuluverdim. "Nerede yersen ye! Gözüm görmesin, kokusu gelmesin de," deyip çıkıverdim işin içinden. Arada bir, ben yokken ısıtır yer.
Sonunda zor da olsa atıyorum kendimi yatak odasına. Bir çırpıda üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp, pijamalarımı giyiyorum. Hoop yatağa. Tam gözlerimi kapatıyorum. Miyav da miyav. Sesi kesilmiyor. Aklıma yaş mama geliyor. Ödül maması. Hak etti tabii. Sıçrayarak yorganı üzerimden atıp fırlıyorum. Gözlerim yarı açık, yarı kapalı. Buzdolabının önündeyim. Çikom benden önce varmış mutfağa. Miyav da miyav. Anlıyor. Dolaptan çıkarıyorum. Soğuk. Isıtmaya vaktim yok. Mama kabına doğru yöneliyorum. Peşimde. Ayaklarıma dolanıyor. Mama kabına boşaltıyorum. Ellerime sarılıyor. Sabırsız, bir solukta bitiriveriyor. Koşarak yatağa atlayıp yorganı kafama çekiyorum. İşe gitmek için iki saatim var. Ben, bir an önce uyumak; kocamsa kelle paça içip ayılmak istiyor. Tam uykuya dalacağım, o sırada mutfaktan bana sesleniyor. "Kelle paçanın paketini bulamıyorum. Gördün mü?" diyor. Bende bir sessizlik. İki saat sonra saatimin alarmı çalıyor. Çikom başucumda yalanıyor. Miyav da miyav.
Seval Banu SARAÇ
Commenti