Yasemin beşamel soslu makarnayı afiyetle yerken gülümsedi.
-Git gide kendini geliştiriyorsun.
-Sekiz sene oldu, o kadar da gelişme olsun artık.
Yasemin Müjgan teyzeyle sokakta yürüyüdüğü o rüzgârlı günü hatırladı.
-Müjgan teyze dedim ya, evlenmeyi gerçekten düşünmüyorum. Bak kaç gündür ısrar ediyorsun görüş, görüş diye. Sırf seni kırmamak için gidiyorum haberin olsun. Ondan sonra bana “Yok, neyini beğenmedin; yok öyle, yok böyle…” demeyin ha.
-Tamam kızım, sen bir görüş ondan sonra karar ver evlenmeyi düşünüp düşünmediğine.
-İyi de ben zaten kararımı verdim. Annem de kaç kişiyle görüşmem için yalvarıp durdu, hiçbirini kabul etmedim.
-Hadi kızım, yorma beni, geldik bile pastaneye. Gördün mü bak Hilmi amcan da gelmiş, oturuyor çocukla.
-Ay, Müjgan teyze bu nasıl çocuk? Koskoca adam bu.
-Sen de çocuk değilsin, söyletme beni şimdi. O da senin gibi 'armudun sapı, üzümün çöpü' diyerek gelmiş bu yaşa. Siz şurada bir saatçik oturun, ben de Hilmi amcanla az dolaşayım. Hadi kızım, hadi yavrum…
Yasemin masaya doğru tedirginlikle yürürken Hilmi dışarıya karısının yanına çıktı. Yasemin ve Ömer baş başa kaldılar masada.
-Ben Ömer, Hilmi amca çok ısrar ettiği için geldim.
Yasemin’in canı sıkıldı. Tamam, kendisi de evlenmeye çok meraklı değildi de yine de insan kıymet görmek istiyor işte.
-Ben de Yasemin. Müjgan teyzenin dilinden kurtulmak için buradayım.
-Peki, madem buradayız, biraz konuşalım da birbirimizi neden istemediğimizi söylemek için bahanemiz olsun.
Dedi ama der demez pişman oldu Ömer. Yasemin çok hoş kızdı Allah için. Kendinden emin duruşu, kim ne der diye düşünmeden renk renk boncuk kolyeler, gümüş bilezikler, tuhaf takılar takması, kot ceketin altına pazen etek giymesi acayipti fakat basbayağı yakışmıştı.
-İyi bakalım, öyle olsun.
-O halde başlıyorum.
Ömer cebinden düzenli notlar alınmış, yıpranmış bir kâğıt çıkardı.
Üzerine pek çok artılar, eksiler yazılmış, silinmiş çaputa dönmüştü. Garsonun kendilerine doğru yaklaştığını görünce:
-Ne içersiniz? diye sordu garsondan önce.
-Kola.
-Kola olur mu? Çok zararlı, bitki çayı için, meyve suyu için… “Demek ki sağlığına dikkat etmiyor. Kötü besleniyor, çabuk hasta olur bu.”
Yasemin garsona döndü:
-Bana kola getirin. “Aslında kolayı da pek sevmem ama dilim boğazım kurudu. Aklıma ilk bu geldi. Hem sen meyve suyu dedin diye içecek değilim. Zaten şununla evlenecek de değilim, biraz inatlaşayım hem eğlenirim.”
Ömer’in canı sıkıldı.
-Bir ıhlamur alayım ben de.
Garson uzaklaşırken Ömer listesindeki soruları sormaya başladı.
-Kaç kardeşsiniz?
-Beş.
-Kaçıncı çocuksunuz?
-En küçük.
“En küçük çocuk şımarık olur. Ben onun şımarıklıklarıyla uğraşacak değilim. Annem gibi her ihtiyacını hiç gayret etmeden başkalarına yaptırmak ister.”
Ömer sorunun yanına bir eksi attı.
-Mesleğiniz?
-Resim öğretmeni.
-Ailenizde boşanan var mı?
-Çok. “Aslında sadece ablam boşandı ama annemin yerinde olsam her gün boşanmaya bir sebep bulurdum.”
Ömer bir eksi daha attı.
-Özel olacak ama anne-babanız kavga eder mi?
-Her gün. “Evet, doğru her gün evde kavga çıkarılacak bir olay oluyor ama annem hep alttan alarak görmezden geliyor. Kavga falan olduğu yok görünürde ama ben içimde ne kavgalar ediyorum bir bilsen.”
Bir eksi daha…
-Tamam, diyelim ki evinizde bir yemek takımı var, çarşıda gezerken çok beğendiğiniz bir yemek takımı daha gördünüz. Ne yaparsınız?
-Hemen onu da alırım, dedi gülerek. “Dur şu adamı az daha gıcık edeyim bakalım ne yapacak?”
Bir eksi daha… Ömer geçen yıl annesinin durduk yere almak istediği fuzuli yemek takımı için evde iki ay her gün babasıyla tartıştıktan sonra üç ay hep beraber hangi yemek takımını alacaklarını seçmek için dükkân dükkân gezdiklerini hatırladı. "Böyle zırvalıklarla daha fazla uğraşamam,” dedi içinden.
-Peki diyelim ki evlisiniz, pilav yapacaksınız. Evde tereyağı bitmiş, arayıp eşinizden mi istersiniz yoksa çıkıp kendiniz mi alırsınız?
-Yapmam.
-Nasıl yani?
-Pilav yapmam.
Bir eksi daha… Eksiler Yasemin’i eğlendiriyor, Ömer’i şaşırtıyordu. Atılan her eksi Yasemin’in annesinin yapması gerekip de yapamadığı, bir türlü kocasına karşı gelemediği, yaşadığı duygusal ve fiziksel şiddetin karşılığı gibiydi.
Daha çok soru vardı ama bu listeyle bir yere varamayacağını anladı Ömer. Kâğıdı katlayıp cebine koydu. Pilav yapılmayacağı hiç aklına gelmemişti. Kendi evlerinde o pilav yapılacaksa gerekirse herkes işini gücünü bırakır, tereyağını yetiştirmeye çalışırdı.
-Ben mutlu bir evlilik görmedim, dedi Yasemin. Bizim de evlenip mutsuz olmamıza hiç gerek yok. O hâlde bu görüşmeyi uzatmanın gereği de yok.
Kolasının son yudumunu içtikten sonra:
-Ihlamurunuzu için, soğumasın, derken bir yandan da çantasından kola parasını çıkarıp masaya koydu. Ayağa kalktı. Ömer'in parayı geri alması için döktüğü dilleri duymazdan gelerek kafeden çıktı.
Tüm görüşme baştan sona saçmalıktı. Ama bunlar Yasemin’in yüzünde bir tebessüm oluşturdu. Bayağı keyif almıştı aslında. Havanın bu kadar güzel olduğunu fark etmemişti biraz önce. Mağazalarla dolu caddede vitrinlere bakarak yürüdü.
Bir hafta sonra telefonuna bir mesaj geldi Yasemin’in.
“Yasemin Hanım, bence ben sizi mutlu edebilirim.”
Tanımadığı bu numaradan gelen mesajı görünce heyecanlandı. Ama cevap yazmadı.
Ertesi gün aynı numaradan bir mesaj daha geldi.
“Pilav olmazsa makarna da yeriz.”
Yasemin gülerek cevap yazdı.
“Makarnaları siz mi yapacaksınız?”
Elif DİRİCAN
Comments