Müzelik Kıyafetler
- Vera BARBUT
- 8 Kas
- 3 dakikada okunur

-Sen kaç beden giyiyorsun Asuman?
-38 Fulya Hanım!
Haftalar öncesinde Asuman’a söz vermiştim. Yıllardır dolapta biriken, askılardan taşan, yılda sadece bir kez tozu gitsin diye kuru temizleme ziyareti için dolaptan çıkan kıyafet yığınını bir dahaki geldiğinde ona verecektim. Dolap da eskiydi, modası geçmişti. Dolabı da versem mi acaba diye içimden geçirdim.
Sabah işe gitmeden önce gözüm bir kez daha girişe; üst üste poşetler şeklinde koyduğum, kızımın tabiriyle “müzelik” kıyafetlerime takıldı. İçimdeki ses, “Amma da çok kıyafet ayırmışım, yenilerini almak da büyük bir maddi yük olacak, gerçi butiklerde çok değişik kıyafetler var, yavaş yavaş yeni bir dolap oluşturabilirim diyerek kafamı iyice karıştırmıştı. Birden terlemeye başladığımı fark ettim. “Alt tarafı eski kıyafetler! Bu kadar büyütmeye ne gerek var?” diye düşünerek kendimi sakinleştirmeye çalışırken elim üst poşetten sarkan eteğe takıldı. Bu bütün iş görüşmelerine giydiğim etekti. Aramızda sanki tuhaf bir bağ vardı. Acaba dolaba geri mi koysam, acaba bu kıyafet ayırma olayını biraz fazla mı abarttım diye düşünürken…
Kızım:
-Anne , hayırdır. Bunlar çöp mü?
- Yok canım, Asuman için ayırdım. Dolapta yer kalmadı, her şey üst üste, zaten yakında koli yapmamız gerekecek , bunlar önden gitsin bir.
-Çok iyi fikir anne ama bence sen hiçbirini yine veremeyeceksin! Sen hiçbirinden vazgeçemezsin! Kadının da duygularıyla oynama, demişti.
Kızımı duymamış gibi evden çıktım.
Haksız da sayılmazdı. Bina görevlisine eski ayakkabılarımı veremediğim gün aklıma geldi. Ayakkabı numarasını sorup, kadıncağıza söz verip, ayakkabıları Asuman’a temizletip hazırlatmamış mıydım? Hatta Asuman da “Ah Fulya Hanımcım, keşke ayaklarım biraz daha büyük olsaydı da bir çift de ben alsaydım, ne de güzeller, yepyeni görünüyorlar." dememiş miydi? Bayrama birkaç gün kala, bina görevlisinin eline 1000 TL sıkıştırıp, sen kendine yeni bir ayakkabı alırsın deyip hepsini dolaba geri yerleştirmemiş miydim?
Asuman’ın temizliğe geldiği perşembe günü, bir haftadır koridorda duran “Onlar Asuman’a verilecek." diye ayırdığım poşetlerin içine son bir kez bakmak istedim. Poşetleri odama geri sürükledim. Dört beş elbise, birkaç etek ve gömlek, kazaklar ve bir sürü şal vardı. Ben bu kıyafetlere zamanında ne kadar da çok para vermiştim ama. Asuman da doğru düzgün, marka birkaç kıyafet giysin bari diye içimden geçirdim. Eskiden en favori kombinim olan kahverengi bol pileli etekle giydiğim beyaz gömleği elimle üzerime tuttum. Saçlarım o zaman kısacaktı. Acaba uzun saçlarımla nasıl dururdu? Üşenmeden denedim. Tam oldu , çok yakıştı. Dolabın kapağını tereddütle açtım. Giden kıyafetlerden sonra boşalan askılardan bir tanesini aldım ve etekle gömleği alelacele geri astım. Asuman da zaten kıyafetleri vereceğimi söylediğimde çok sevinmemişti. ”Siz bilirsiniz Fulya Hanım." demişti. Bu eski kıyafetlerden bu kadar çok kurtulmak istemeseydim, gurur yapıp, surat asıp hemen o an hepsini geri yerine koyardım.
Hatta o gün, bu kıyafetleri artık fazlalık olarak gördüğüm için nerdeyse “Acelen yoksa bekle, şimdi hazırlayayım." bile diyecektim. Bu kıyafetleri artık istemiyordum. Hem taşınmama bir ay kala ne kadar eski püskü eşyadan kurtulsam o kadar iyiydi. Ayırdığım poşetleri kapıya doğru geri götürürken üzeri mandala desenli beyaz şalım yere düştü. O şal omzumda, çekilmiş fotoğrafım geldi aklıma. Aniden gülümsedim. Bu bir açık hava konserinde eşimin ben üşürüm diye bana söylemeden çantama koyduğu şaldı. O gece hayatımı kurtarmıştı. Onu da ayırdım.
Yanılmışım. Değil sadece etekten, gömlekten, şaldan; kıyafetlerimin hiçbirinden vazgeçemedim. Hızlıca diğer boşalan askıları poşette iki gündür dura dura kırışan kıyafetlerle doldurdum. Kıyafetlerden daha eski olan bir şey varsa o da bu dolaptı. Taşınırken evde bırakacaktık. Asuman da isterse bir kamyonet ayarlayıp dolabı evine götürebilirdi.
Yapacak iki şey kalmıştı . Boşalttığım poşetleri ortadan kaldırmak ve hiç bir şey olmamış gibi günlük yapacağı işleri Asuman’a söyleyip acele bir işim varmış gibi evden çıkmak. Poşetleri suç işlemişim gibi dolabın içine tıktım. Saat dokuza çeyrek vardı. Asuman kapıyı çalmadan hazırlandım, gerginliğimi anlamasın diye televizyonda bir müzik kanalı açtım.
Tam saatinde geldi. Kapıyı açtığımda yüzünde her zamanki gibi neşeli bir ifade vardı. Bu kadın böyle bir iş yaparak nasıl mutlu oluyor diye merak ediyordum. Her kapıyı açtığımda gülümsüyor; genelde o geldikten beş on dakika sonra evden çıkıyorum ve ben asansöre binene kadar nefes almadan konuşuyor. Kızına aldığı yeni çantayı, adresleri tutmamasına rağmen torpil bulup kızını yazdırdıkları devlet okulunu, kocasının tutulan belini, beli tutulduğu için işe gidemediğini; kızına kısmet çıktığını, ay başında günlük aldığı ücrete zam yapacağını ama benim aynı rakamdan yılbaşına kadar devam edebileceğimi ; kısacası onun için gerekli benim için gereksiz her türlü bilgiyi bana veriyordu.
Bugün, o her ne kadar her zamankine denk bir mutlulukla eve girmiş olsa da ben rol yapıp gülümseyemedim. Onun mutluluğuna sinir olmuştum. Mahcubiyetim ise kıyafetlerden vazgeçemeyişim kadar güçlü değildi. Şu kapıdan çıkar çıkmaz geçecekti. Akşam yine vazgeçemediğim kıyafetlerin hepsini teker teker denemeye karar verip hızlıca evden çıktım. Ben ayakkabıları giyerken Asuman çantasından küçük, bordo bir hediye paketi çıkardı. Şaşırdım. Bayram değil seyran değil. Bu hediye de nerden çıktı diye düşünürken konuşmadan duramayan Asuman her zamanki neşeli ses tonuyla bana bakarak:
“Fulya Hanım; çam sakızı çoban armağanı, benim fazla durumum yok biliyorsun, sana yeni taşınacağın ev için bir ekmek sepeti aldım.” dedi.
Daha fazla yerin dibine geçmeden, hediyesini holdeki sandalyenin üzerine bırakıp, ayakkabılarımın üstüne basarak, onun neşesine rakip bile olamayacak kadar silik bir ses tonuyla kuru bir teşekkür edip çıktım.
Vera BARBUT




Yorumlar