top of page

Kuruntu


Kemal, İzmir’in sıcak yaz sabahında uykusunu tam alamamış olsa da bastıran sıcakla birlikte cırlamaya başlayan ağustos böceklerinin elektrikli hızarı andıran sesi, onu yataktan kaldırmaya yetti. Her sabah olduğu gibi uyanır uyanmaz eli komidinin üzerindeki cep telefonuna uzandı. Youtube’daki şortlara ya da İnstagram’daki storylere bakmaya doyamıyordu. “Şimdi bir saat de bununla oyalanır, sekiz gibi kalkar, duş alıp kahvaltı edene kadar saat dokuz olur, en geç 9.15’te okulda olurum,” diye düşündü. Aniden saat 10:00’da online bir yüksek lisans jürisine katılacağı aklına geldi. Hemen üniversitenin gönderdiği linki kontrol etmek için mailini açmak istedi ama nafile. Ne e-posta ne de diğer sosyal medya mecraları açılabiliyordu. Dikkatlice bakınca gördü ki telefonu servis sağlayıcıdan sinyal alamıyordu. Karısının telefonuna baktı, o da aynı durumdaydı. Derhal okula gitmem lazım diye düşündü. Hemen yataktan sıçradı, hızla duş aldı, üstünü giydi yirmi dakika sonra yola çıkmıştı bile.

Okula gelir gelmez odasına çıktı, bilgisayarı açtı, burada kesin internet vardır diye mırıldanıyordu. Açılmakta nazlanan bilgisayarın ekran resmi belirir belirmez bir tarayıcı açıp okulun web sayfasına girmek istedi. Ancak internet erişimi olmadığı uyarısını görünce sunturlu bir küfür savurdu: “Ben böyle internetin de böyle okulun da…” Bu sırada telefon çaldı. Ahizeyi eline aldığında fakülte sekreterinin sesini hemen tanıdı.

-Hocam okulda, İzmir’de hatta bütün ülkede internet yok. Celal Bayar Üniversitesinden aradılar, katılacağınız jüri saat 10:30’da Muradiye Kampüsü’nde yüz yüze toplanacakmış, sizi de oraya bekliyorlar, dedi.

Tezin her bir satırını okuyup o kadar ayrıntılı bir rapor yazdıktan sonra jüriyi toplamasalar üzülecekti.

-Tamam Rüştü Bey, teşekkür ederim, deyip kapattı.

Dizüstü bilgisayarını, flaş diskini falan aceleyle çantaya doldurup okuldan çıktı. Arabayı çalıştırınca yakıt ekranına baktı. "Götürür ancak getirmez, giderken benzin alayım bari," diye düşündü. Her zaman yakıt aldığı benzinliğe girmek için sağa sinyal verdi ancak sağ şeridin ilerlemediğini fark etti. Sıraya girdi, gıdım gıdım ilerleyen benzinliğe girebildiğinde saat 9:30 olmuştu. Ön tarafta biri yasak olmasına rağmen bidonla benzin alıyordu. Camdan içeriye buram buram benzin kokusu doldu. “Sarhoş olmadan şu işi bir halletsek iyi olacak,” diye düşündü. Sağ camı açtığında pompacı:

-Ağabey cebinde ne kadar para var?

-Hayırdır birader, cebimdeki parayı ne yapacaksın?

-O kadar yakıt vereceğim.

-O niyeymiş?

-İnternet yok, kredi kartları çalışmıyor.

Birden sırtından soğuk terler aktığını hissetti. Elini ceplerine attı, cepleri boştu. Çantasının ön cebinden cüzdanını çıkarttı, açtı baktı sadece 150 lirası vardı. Bu paraya şimdiki hesapla 3 litre bile benzin alamıyordu. Pompacıya parayı uzattı. "150 liralık benzini de koyunca artık Muradiye Kampüsü’ne kadar kesin gidebilirim," diye düşündü.

Yol boyu bütün benzinliklerde aynı durum söz konusuydu. Yol üzerindeki polis noktalarında tuhaf bir hareketlilik vardı. Polislerin hepsi ellerini siper etmiş gökyüzünü tarıyorlardı. “Yoldan gelip geçenleri bırakmış gökyüzünün trafiğiyle mi ilgileniyorlar?” diye kendi kendine şaka yaptı. Sabuncu Beli Tüneli’ne girmedi, dağ yolundan gitmeyi seviyordu. Yol bomboş ve tabiat çok güzeldi. Bu yoldan sakin sakin gitmeye bayılıyordu. Ama bu sefer gazı kökleyerek geçti. Çünkü tünelde hız sınırı vardı. Yol kenarlarını süsleyen zakkum çiçekleri, kantaron otları ve envai çeşit ot ve çiçekler bu sefer hiç ilgisini çekmemişti. Yol boyunca arada bir gökyüzüne bakıyor ama farklı bir şey göremiyordu. Yol üzerindeki elektronik tabelada “Hızınız 122 km” yazıyordu. Ona da aldırmadı.

Neden internet olmadığına dair tatmin edici bir cevap alabilmek için Ankara’daki bir arkadaşını aradı. Bakanlıklardan birinde çalışan arkadaşı sesini kısarak:

-Sanırım ülke çapında bir tatbikat yapılıyor, akşama her şey normale dönebilir, dedi.

-Lan oğlum sen benle kafa mı buluyorsun, tatbikatla internetin ne alakası var?

-Yav aslında tatbikat değil ama öyle bilinmesi isteniyor.

-Neden

-Sanırım bir elektromagnetik saldırı olmuş. Geçici olarak bütün ana serverler kullanım dışı kalmış. Şimdi geçici olarak dronlarla ordu ve resmî kurumlara internet hizmeti verilmeye çalışılıyor.

-Saldırıyı kim yapmış peki, Amerikalı yavşaklar mı?

-Daha belli değil.

Arkadaşı sesini iyice kısarak:

-Artık kapatmam lazım beni sadece akşamları ara, diyerek telefonu kapattı.

Bu duruma iyice işkillenen Kemal, “Artık köye yerleşmenin zamanı geldi galiba,” diye söylendi.

Muradiye’ye vardığında orada da insanların bin bir şüphe ve merak içerisinde olduklarını gördü. Herkes birbirine internetinin olup olmadığını soruyordu. Kimi borsanın çöktüğünü söylerken kimi de kötü ekonomi nedeniyle iflas ilan etmemek ve zaman kazanmak için hükûmetin bilinçli olarak interneti kestiğini söylüyordu. Saate baktı 10.00 olmuş. “10:30’a kadar bir çorba içerim,” diye düşündü.

Arabayı jürinin toplanacağı enstitünün otoparkına koyduktan sonra bilgisayar çantasını alıp okulun çarşısına doğru yürümeye başladı. Bu sırada açlıktan midesi kazınıyordu ama o hâlâ interneti düşünüyordu. “Olunca internetin esiri oluyoruz, olmayınca özgürlüğümüz çalındı diye ileniyoruz ama bütün bunlardan daha somut olan gerçek: karnımın aç olduğudur,” diye düşündü.

Çorbacıya girdiğinde gözlerine inanamadı. Bir elleriyle dilimlenmiş taze somun ekmeği dilimlerini tatlı çıtırtılarla ısırıp porselen kâselerde dumanı tüten çorbalara çala kaşık saldıran jüri üyelerini görünce hemen ilk sandalyeye çöküp dolu bir çorba kâsesini önüne çekti. Artık hesabı jüri başkanı öder diye düşündü.

Selam verdikten sonra “Hiç şüphesiz ki açlık bir kuruntu değildir. Lakin aç olanlara özgürlük bir kuruntu gibi gelebilir.” dedi. Herkes ona bakıyordu ama o oralı değildi. Bir sokum ekmeği ağzına teptikten sonra çorba dolu kaşığı uzuunca höpürdeterek sabahtan beri yaşadıklarını protesto etti.


AbdullahTEMİZKAN

9 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bahar

Hülüpürt

Mesafe

bottom of page