Bu kadar önemli olmasaydı İngilizler hastalığıma isim koyar mıydı? Ölüyorum, diyorum. Hanım, “Öldürmez bu,” diyor. Bana inanmadığını belli ediyor her fırsatta. Yok canım, buna belli etmek denmez. Haykırıyor. Ölsem şimdiye kadar ölürmüşüm. İnsanın kalbi bu kadar kırılmaz yahu. Ama hakkını yiyemem. Bitki çayları, meyveler, ballı sütlerle bakıyor bana.
O, hastalandığında ayakta atlatıyor. Benimki kadar ağır olmuyor demek ki. Ufaklığı altı otuzda kaldırıp kahvaltı ettiriyor. Okula götürüyor. Dönünce bizim liselinin atarlarıyla ilgileniyor. Onu da yediriyor, yerse. Zamane gençlerinin tavuğuna kış dememek lazım. Başka babalar gibi çok üstüne düşmüyorum çocuğun. Merhaba, merhaba. Nasılsın oğlum? Tamam. Ben oğlana bulaşmak istemediğimden o çıkınca da bana kahvaltı hazırlıyor. Kendi de bir şeyler atıştırıp bir ilaç bir de bitki çayı içip ortalığı toplamaya başlıyor. Yetiyor ona demek ki. Oysa ben çatalı zor tutuyorum inan olsun ama hanımın rutini hiç bozulmuyor. Kıskanıyorum. Bende rutin mi kaldı şu meret yüzünden.
Öğleden sonra ufaklığı almaya gidiyor. Çocuk aç geliyor. Yemek yapıyor, onu doyuruyor. Ardına “Anneea ne yemek yaptın? Çok açım,” diyerek büyük geliyor. Akşam yemeklerinde bir araya geliyoruz. O kadar da boş bırakmamak lazım çocukları.
Anlatmaya biraz ara vermem lazım. Öksürük nöbeti tuttu da.
Ellerinde kalacağım birinde, o zaman inanacaklar. Hiç normal değil. Hanım öksürdüğünde biraz su içiyor uzatan olursa. Onunki hemen geçiyor. Benimki öyle mi? Namussuz bir yakaladı mı bırakmak bilmiyor. Vereme filan dönüşmez inşallah. Böyle söyleyince de hanım, “Merak etme veremi artık kolay tedavi ediyorlar.” diyor. Yerimden kalkabilsem doktora gidip öğreneceğim de hastalığımın ismini. Nasıl gideyim? Bir öncekinde ambulans çağırdım. Ambulans görevlileri: “Bir daha lütfen bu hastalık için bizi aramayın, meşgul etmeyin. Kendi imkanlarınızla gidin. Gerçekten ihtiyacı olanlara daha çabuk ulaşabilelim,” diye göz devirdiler yol boyunca. Taksanıza oksijen maskesini. Demiyorlar ki, adam gidici. Bildikleri ancak “Nabız normal, tansiyon normal.”
Tansiyonla, nabızla bitseydi… Gücendim artık çağırmıyorum.
Af edersiniz def-i hacet için zor kalkıyorum. Öyle olmasa hanım yemeğimi hep televizyonun karşısındaki yatağıma getirir mi? Canımın acısını arada unutmama yarıyor da ondan izliyorum. Yoksa gözümü açacak hâlim yok. Işığı ayrı dert, sesi ayrı. Hanım rahatsız olmuyor bu kadar hastalansa da. Çok ağır geçirmiyor demek ki. Bulaşıkları toplayıp, ufaklığın ödevlerine yardım edip, onu uyuturken genelde kendisi de dalıveriyor. Haftada iki dizisi var. Cuma, cumartesi kumandayı ona veriyorum. Başka kocalar gibi kadının tek zevkini elinden alacak değiliz. Saygı duymak lazım. Canı benim kadar sıkılmıyor demek ki. Ona iki akşam yetiyor.
Benim canım çok sıkılıyor; yat babam yat. Yatak yarasıdır belki sırtımdaki acının nedeni. Dışarı çıkmayı da çok özledim. Arkadaşları görmeye bir kahveye gideyim diyorum. Belki iki el tavla oynasak canlılık gelir. Araba kabağa döner diye korkumdan çıkamıyorum. Biliyorum, hanım der ki: “Bak turp gibisin. Bir şeyin yok.” O zaman da böyle bakmaz. Şimdi bile inanmıyor. Geçen söylediklerine çok içerledim: “Hamdi, hiç isminle müsemma olmamışsın. Sana kim koymuş bu ismi?” Neymiş ben hep şikâyet ediyormuşum. Şükretmek aklıma gelmiyormuş. İyileştik de biz mi hamdetmeyi unuttuk?
Öyle yalandan ağız ucuyla şükür diyenler gibi yapmıyorum ben. Günah. İçerliyorum ama kızmıyorum.
Herkes hanımında bulur bir kusur. Benimkinde de varsın bu olsun. “Senin varlığına şükrediyorum ya kız,” diyorum. Şükretmek lazım. Kadınlar nimettir sonuçta. Hasta hasta ona espri bile yapıyorum. Kıymetini bilmese de canı sağ olsun. Anlasaydı demezdi bunları. İngilizler hâlden anlıyorlar demek. Yoksa hastalığıma isim koyarlar mıydı?
İnternette şikâyetleri benimkiyle aynı olan bir hastalığın haberi çıktı karşıma. Başlık: "Hastalığınız öldürmüyor ama süründürüyor mu?" Hemen açtım. "Bu hastalık erkeklerde görülüyor. Kendinizi çok hasta hissediyorsunuz. Bazen öksürüyorsunuz veya başınız ağrıyor ama aileniz, çevreniz hastalığınızın şiddetine inanmıyor mu? 'Hypochondriac' olabilirsiniz." Görünce “Hıh,” dedim. Bakın, ben demiştim; önemli bir hastalığım var. Adı bile ne kadar zor söyleniyor. Aynı ben. Çok heyecanlandım. Sonunda doktorlar da beni umursamadan gönderemeyecek, şu hastalık varmış bende diyebileceğim. Nefesimi tutup okumaya devam ettim. Men flue diyorlarmış. Erkek gribi.
Esra Duyar
Comments