top of page

Sarı Civciv

Güncelleme tarihi: 1 Ağu 2023



-Oyuncak bebeklerinin dayısıyım ben küçük civcivim. Bir gün gerçek bebeğin olunca onun da dayısı olacağım. Ya da onların da. Çok seveceğim çok.

-Utangaçça güldü küçük kız. Porselen bebeğini aldı bu sefer de duvardaki raftan.

-Buna isim bulamadım abi, dedi.

Evirdi çevirdi bebeği Ali.

-Hımmm. Bu... Bunun adı Yeliz olsun.

-Niye?

-Yeliz Yeşilmen’e benziyor bu!

Aldı bir gülme küçük kızı.

-Gel Yeliz Yeşilmen'le fotoğrafını çekeyim abi.

-Olur valla

Aldı porselen bebeği yanına Ali. Küçük kız fotoğraf makinesindeki son filmini özenle kullanması gerektiğinin bilincinde sesleniyordu abisine:

-Biraz daha gül. Öyle değil şöyle tut. Tamam. Bir, iki, üç, peynir!

Fotoğraf tab ettirildi. Albüme koyuldu. Albümün üstüne yeni albümler yığıldı. Fotoğraf sarardı. Defalarca çıkarıldı geri yerine konuldu. Cep telefonuna çekildi sosyal medyada sergilendi. Onlarca beğenildi. Ev taşındı. Fotoğraf taşındı.

Bu sırada Yeliz bebek de çöp poşetinde kapının önüne gönderildi. Küçük civciv artık sarışın değildi. Aliyle binlerce kez kavga etti. binlerce kez sarıldı. Saç başa, baş başa girdiler. Çorbacıya gittiler. Ali, küçük civcivi 10 tane sarışın, renkli gözlü kızla tanıştırdı. Bir gün esmer bir kızla evlendi.

Şimdi bir adliye koridorunda yan yanaydı küçük civcivle Ali.

-Baba olunca iyice göbeği büyülttün abi. Tam bir babasın. Doğru söyle akşam eve gelince Levent’in iki başını okşayıp tv başına geçiyorsun de mi? Çay, çekirdek ohh… Önce aksiyon, sonra spor programı. Tıpkı babam.

-Yok canım hakkımı yeme. Aslı'yla vals çalışıyoruz akşamları. Sanat, kültür, aktüalite falan hiç bitmiyor!

İstemsice kahkahaya boğuldu iki kardeş. Sonra hemen sustular nerede ne yapıyoruz der gibi.

Öksürürken kravatını düzeltti Ali. Şimdi ciddi şeyler konuşmanın zamanıydı.

-Civcivim şu işi başımızdan defedelim, sen de evine gidip göbek mi şişiriyordun yemek mi pişiriyorsun ne yapıyorsan yap. Yazık günah. Konuşmayacağım diyorum dayanamıyorum. Kaç senedir neler çektiriyorsun bize biliyor musun? Bak sakın sözümü kesme. Konuştum ben bizim Sedat'la. Dershane açıyor Kocaeli’nde. Tamam dedi. Gideceksin oraya anlatacaksın matematiğini. Ev de satılıyor bu sene. Başına da bir göz ev aldık mı?

-Yeter! Yanımda olmanı beklemiyorum. Yanımda olmanızın bedeli buysa olmayın.

-Olur demişsin anneme.

-Düşüneceğim dedim.

-Ne bok yiyorsan ye mahvettin kendini!

-Asıl sen ne bok yiyorsan ye, defol git Allah aşkına şuradan!

Elini sımsıkı yumruk yaptı. Çocuk olsaydı bu yumruk çoktan inmişti Ali’nin başına.

Yarım saat sonra birlikte çıktılar adliyeden. Telefonda annesine anlatıyordu Ali:

-Evet anne. Bu yine bir şeyler yazmış işte internete. Rahat durmaz ki! Yok sorun değil de bir de öbür dava var ya o yüzden işkillendim zaten. Yok gelmeyecekmiş. Ne biliyim.

Telefonu kapattı Ali. Kardeşinin sırtını pataklayıp bindi arabasına. Son bir kez daha sordu "Geliyor musun?" diye. Başını iki yana salladı civcivi.

“Hayat zehir gibi acıdır,” derdi babası. Tıpkı şu an boğazındaki yumruk gibi. Yanındaki banka oturup çantasından Yeliz bebekle abisinin fotoğrafını çıkardı. Sessizce ağladı. Köşede bekleyen adam yanına oturdu.

-Ne oldu?

- Ne olsun aynı.

-Dershane dedi mi yine?

Gülüştüler

-O zaman gidelim

-Hazır mı her şey?

-Evet, istersen annenle vedalaş.

-Yok hayır.

-Bir gün dönemeyebiliriz.

-Olsun.

O gece bir yük gemisinde yolculuğa çıktı sarı civciv. Elinde fotoğraf, boğazında hayat kadar acı bir yumruk.


Zehra İlgün ÇAMLI

14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Bahar

Hülüpürt

Mesafe

bottom of page