Havanın nemli, puslu, toz duman olmuş hali içler acısıydı. Lokantalardan yükselen yemek kokuları da karışınca havaya, baygınlık geçirmemek içten bile değildi. Bir yandan korna sesleri, diğer yandan insanların bağırış çağırışları sıcak havayı kavurup koymuştu kucağımıza.
Klimada bozulacak zamanı bulmuştu şimdi. Buharlaşmamak mümkün değildi.
-Trafik de ayrı bir dert. Ah! Ne işim vardı buralarda?
Eğilip radyonun düğmesine uzandım usulca çevirip kıstım. Açık olan camı hafifçe kapatıp aralık bıraktım. Göz ucuyla saate baktım.
On beş dakika olmuştu evden çıkalı. Bir arpa boyu gidememiştim. Oysaki şunun şurasında iki dakikalık yoldu gideceğim yer. Yol yapım çalışmaları bitmek tükenmek bilmiyordu ki! Her gün mü olur yahu? Bir gün rögar patlar, ertesi gün elektrik direği devrilir, yeri değişir, doğalgaz döşenecek olur. Atık su çukurlarını söylemiyorum bile! Bugün de piyangodan kaldırım taşları çıktı bahtımıza. Cadde boyunca sağlı sollu sökülüp caddeye yayılışı aman vermiyordu ki geçelim. Sokak aralarından aniden çıkan kâğıt toplayıcıları da cabası.Otuz sene evvel at arabalarıyla gece yarısından sonra çıkarlardı sokağa. Tıngır mıngır sesleri bölerdi geceyi.
Gözüm halâ saatte. Yolda milim ilerleme yok. Yok canım bitmez bu mahallenin dertleri!
Sola cennet sokağına doğru direksiyonu kırarak döndüm.
-Oh,nihayet!
Camı açıp radyonun düğmesine dokunuyordum ki ani bir frenle ne olduğunu anlamadan burun buruna geldim. İki elim direksiyona yapışmış, gözlerim fal taşı gibi açılmış: sırtımdan soğuk terler akarken, gözyaşlarım akıp akmamak arasında, karar veremezken donakaldım.
-Samet!
Ses yok.
Kısacık boyuyla en arka sıradan doğrulup ayağa kalktı.- her zaman ki gibi- daracık ceketin içinde nefesini zor alarak önünü ilikledi. Göğsü şişti, yüzü kızardı. Göbeğini çekti, omuzları yükseldi. İliklenen düğmenin arasından pörtleyen gömleğin savrulmuş halini umursamadan sol eliyle kravatını düzeltti. Elmacık kemikleri şişti, ağzı hafifçe yayıldı, gözleri puslu, gülümsedi.
- Malzemelerin nerede?
Ses yok.
Tombul elmacık kemikleri, al al olmuş yanakları, iri dolgun dudakları, boncuk boncuk yeşil gözleriyle derinden baktı bana. “Kızamazsın!” diyor, içimi cız ettiriyordu. Nedenini bilmiyordum ama kızamıyordum bu çocuğa. Ne kalem ne kâğıt ne defter, ne de boya. Boya getirmemesini anlarım. Pahalı. Defter de alamadın, ona da tamam. Kâğıt da mı getiremezsin be çocuğum? Ne yazık ki kendi kendime yorum yapmaktan başka çarem yoktu. Zaman zaman ortadan kayboluşu beni endişelendirirdi. On gün geçer, on beş gün olur. Bazen bir ayı bulur, gelmezdi. Sonra bir bakmışsınız ki çıkagelmiş. Okullar açılalı neredeyse altı ay olmuştu. Velisi de yoktu ortalarda. Üstelik konuşmuyordu da.
Yeşil gözleri irileşti. Yanakları daha da kızardı. İri dudakları süzülerek yayıldı yüzüne. Eldivenli sol eliyle arabasını kavradı, sıkıca sarıldı. Göz göze geldik. Donakalan ben, eğilip dikiz aynasının altından usulca" Samet! "dyebildim. Elimi kaldırıp bir selam çaktım Samet’ime. Samet saçlarından damlayan tıp tıp suları eliyle sildi. Kafasından büyük, kocaman eldivenli elini ağır ağır kaldırdı. Büyüdü büyüdü dev adam oldu. Selâm verdi öğretmenine.
Ertesi gün, kafamda deli sorularla geldim okula.Bugün okula gelmiş miydi? Yoksa, her zaman ki gibi ortadan kaybolmuş muydu? Belki de bu sefer… Yok yok! Gelsin! Malzemeleri yoktur yine? Varsın olmasın. Söz, ben alırım hepsini. Hazırladım bile, çantamda hepsi.
Sınıfın kapısının önünde, heyecanla dokundum kapının koluna. Derin bir nefes alıp iyice dikleştim. Ceketimi düzelttim. Elimdeki çantamı sıkı sıkı kavradım. Kapıyı açıp içeri girdim. Gözlerim deli fişek gibi aradı Samet’i. Oturduğu sıraya bakmak için en arkaya yöneldiğimde titrediğimi hissettim. Yerinde yoktu. Başım döndü. Sendeledim. Geriye doğru bir iki adım attım. Güçlükle ayakta durdum. Bir kez daha baktım. Iııh, yoktu! Boğazımda bir düğüm, yutkunamadım. Koca bir yumruk çöktü böğrüme. Olan olmuş, korktuğum başıma gelmişti işte! Önüme düştü başım. Ayaklarım benden kopup gitti sanki. Bir adım attım. Bir adım daha. Masama doğru yaklaşıyordum ki, kafamı kaldırdım.
-Samet!
Küçük dev adam. Gözleri çakmak çakmak, en ön sıraya oturmuş, Van Gogh’un pastel boya röprodüksiyonunu bitirmiş, gülümsüyordu
Comments