top of page

Kırmızı


ree

 

         “80 yaşındasın ama yaşının insanı ol.” diyorlar. İçimdekileri bilmiyorlar. Kimin ne bildiği de artık umurumda değil. Saymayı çoktan bıraktım. Kaç cenazeye siyah giyindim, kaç dostumu toprağa uğurladım, kaç sabah yalnız bir kahveyle selamlaştım. Bir yerden sonra hayat, arka arkaya kopan ipler gibi oluyor. Düğümleyecek gücü de isteği de kalmıyor insanın. Burada üç yıl oldu galiba. Başta günleri sayıyordum. Sonra saymak da anlamını yitirdi. Her gün aynı. Kahvaltı tepsisi aynı saatte gelir. Reçel hep aynı markadan, aynı renkten. Televizyonda haber sunan kadının saç rengi bile değişmiyor ama benim içimde bir şeyler durmadan kıpırdıyor.

Geçen gün kitaplıkta eski bir roman buldum. Roman dediğime bakmayın. Sevdiğim bir ses gibiydi. Yıllar önce bir vapurda okumuştum. Gençtim. Saçlarımda kurumuş deniz tuzu vardı. Bir yanım hayal kurarken diğer yanım gerçeklerden kaçmakla meşguldü. O zamanlar herkesin bir hayali vardı. Şimdi herkesin tek bir beklentisi var: Artık yaşına uygun davran.

Peki, nedir bu yaşına uygun davranmak takıntınız?

Geçen hafta Bahar hemşireye “Oje isterim, kırmızı olsun.” dedim. Gülümseyerek, ağzını yaya yaya “Ama çok genç işi o reank, Burçe hanım.” dedi. İşte o an içimden bağırmak geldi. Hem korkunç diksiyonuna hem de “reangime” bile karışmasına çok sinirlendim.

Bilmiyor ki! Kırmızı ruju ilk sürdüğümde 17 yaşındaydım ve ilk kez âşık olmuştum. O kırmızı, beni ilk dansa davet eden adamın cesaretiydi. O kırmızı, evliliğimin ilk sabahıydı. O kırmızı, çocuklarımı kucağıma aldığım gün, dudağıma kondurduğum tebessümdü. Şimdi bana genç işi, diyorsun Bahar. Ben o kırmızıda yaşadım. Alıştım zaten. Alıştım derken kabullendim sanma. Sadece içimden konuşuyorum artık. İçimde yankılanıyor her şey. İnsan alışkanlıklarını bırakmıyor. Hâlâ her sabah, eşimle yürüyüşe çıkacakmışım gibi erken uyanıyorum. Biliyor musun? Bazen gizlice bavuluma koyduğum onun gömleğini kokluyorum. Ne olurdu kokusu da azalmasaydı? Temizlik hastası ben onları ne emeklerle yıkar, kolalar, ütülerdim. Söyleme ama bazen temizlikçi kızın gizlice malzemelerini kokluyorum. Hiç biri bana en sevdiğim deterjanın verdiği rahatlığı vermiyor. Öf! içim sıkıldı yine.

          Kızım geçen yaz geldi, üç ayda bir uğrar sağ olsun. Telefonda, "Anne bak, burası senin için daha iyi." diyor. Belki haklıdır ama iyi nedir ki? Günde üç öğün sıcak yemek mi? Yoksa yatağında, duvarlara bakarak ölüme hazırlanmak mı?

Burada herkesin aynı olduğu bir düzen var. Saçlarımız aynı tonda beyaz, bakışlarımız aynı renkte yorgun. Ama içimiz? Herkesin içi başka bir kıyamet. Gül, oğlunun gelişini bekliyor 12 yıldır. Murat, kapı her açıldığında rahmetli karısının adını fısıldıyor. Bense... Bense artık bir şey beklemiyorum. Ama içimde hâlâ yürümek isteyen biri var. Dans etmek isteyen, gülmek isteyen biri. Yaşım 80 evet. Ama ruhumda bir çocuk hâlâ sokakta seksek oynuyor. Genç bir kadın hâlâ bir trene binip bilinmez bir şehre kaçmak istiyor. Ve bazen aynaya bakınca sadece kırışıklıklarımı değil, içimde kalan o kıpırtıyı da görüyorum.

Beni yaşım kadar görmeyin. Çünkü ben hâlâ yaşıyorum ve içimde hâlâ anlatılmamış hikâyeler var.


Yorumlar


bottom of page