top of page

Bu Dünya Bir Pencere

ree

 

Tombul bembeyaz gövdeleriyle gülümser gibiydi bulutlar, boz tepenin üstünden güneşe doğru ilerlerken ağır ve sakindiler. Büyük camın çıkmasında oturan yaşlı kedi, gözlerini denize dikmiş, akmayan zamandaki eski bir fotoğraf gibi kıpırdamadan duruyordu. Davetsiz yoncalar bahçeyi tamamen sarmış, minik sarı çiçeklerini heyecanla sabaha doğru uzatıyorlardı. Güzel bir gün başlayacaktı sanki.

 

Evin giriş kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı. İki haftadır bu sinir bozucu sesi çıkartıyordu tahta kapı. Bugün mutlaka yağlayacağım dediği her sefer acil bir işi çıkıyordu Cemile’nin. Fındık zamanı geldiğinde işler on katına çıkardı. Yine de iyi idare ediyordu tek başına, organik tarıma bile başlamıştı arka bahçesinde, bir de ödül almıştı geçen sene. İlkokul mezunuydu ama geceleri okuyor, kendini geliştirmeye çalışıyordu. Çocuklarını okutmak için her şeyi yapardı o. Uğraşıp didinip ehliyet almıştı eşinin ölümünden sonra. Fındığı Fiskobirlik’e kim taşıyacaktı, ya sebze meyveyi pazara? Köpek havlamalarıyla düşüncelerinden uzaklaştı; domuz kovalıyorlardır, yine diye söylendi. Ameleler fındık bahçelerine girince yaban domuzları yerlerinden olur, aç kalırlardı. Yine de sabah sabah ortalarda dolaşmaları tuhaftı. Pazara yetişmeliydi. Ayakkabılarını hızlıca giydi ve bugün mutlaka yağlayacağım seni diyerek kapıyı kapattı.

 

Safran rengi elden düşme kamyonet, kasalara istiflenmiş sebze ve meyvelerle daracık toprak yolda ilerliyordu. Mısırların püskülleri rüzgarla uçuşuyor; limonlar, havuçlar hoplayıp zıplıyordu arkada, hızlı sürüyordu Cemile. Her tümseği, her dönemeci ezbere bilirdi yine de dikkatli olmak gerekirdi tabi. Bu dik ve virajlı yolda her yağmurdan sonra yamaca bakan kısımlarda çökmeler oluşurdu. Yokuş aşağı vurdu arabayı korkusuzca. Sağlı sollu fındık dalları yolun üstünde bir taç gibi birleşmiş neredeyse yeşil bir tünel örmüşlerdi, ilerde oluşan geniş boşlukta bazen deniz bazen bulutlar bazen de yanında serendesiyle tek başına bir ev beliriyordu. Sıkıca bağlanmış yaşmağın oyaları, rüzgârla alnına çarpıp kalkıyordu. Bütün mallarını satmış olduğunu hayal ediyordu genç kadın ve kamyonet uzaktan gelen köpek sesleri eşliğinde şehre yaklaşıyordu.

 

Bunlardan da ister misin? diye sordu Bakkal Halil, yok dedi Cemile alışveriş sepetini göstererek. Çikolatalı gofreti daha çok seviyorlar, çocuklara sürpriz yapacağım da. Sen bilirsin dedi adam, tamamını yazıyorum deftere. Yok yok Halil abi, bugün hesabı kapatayım ben dedi kadın. Bakkaldan çıktığında gülümsüyordu, nasıl da hafiflemişti. Son iki ayın borcunu kapatmış, evin eksiklerini görmüş, eline de biraz para kalmıştı. Uçmayı bilse uçacaktı Cemile. Çocukların sürprizini yan koltuğa koyup diğer bütün torbaları kamyonetin arkasına attı, bir an önce evde olmak için sabırsızlanıyordu.

 

Bütün ürünlerini satmıştı pazarda ama hep ayaktaydı ve güneş altında kalmıştı. Yine de gençliğin enerjisi uykusuz ve yorgun vücuduna teslim olmuyordu. Bakkal, kasap derken epey de geç kalmıştı eve. Hava neredeyse kararmıştı, çocuklar o gelmeden yemezlerdi.

 

İnceden bir yağmur başlamıştı. Eski kamyonet umutla geldiği yolu mutlulukla dönüyordu. Azimle tırmanıyordu virajlı yokuşları. Bir türkü vardı Cemile’nin dilinde: ''Bu dünya bir pencere, her gelen bakar gider ay güzel, her gelen bakar gider.''

 

Yorgunluk çökmeye başlamıştı yavaştan, uyku tatlı tatlı dolaşıyordu etrafında.Camı açıp serin havayı içine çekti, köpek havlamalarını duydu yine. Az kalmıştı eve. Son dönemeçi geçerken bir karaltı çıktı önüne, çarpmamak için ani bir fren yaptıysada araç bir şeyi altına alıp sürüklemiş, sonra da yan yatarak tam yamacın başında durmuştu. Ortama, hiç bir şeye benzemeyen tuhaf bir koku yayılmıştı. Kırık fardan sızan ışık huzmesi, yoğun toz ve duman bulutunu kesip ağaçların arasında kayboluyordu. Başını kötü çarpmıştı genç kadın ama daha çok sol kolu acıyordu, kan var mıydı, kime çarpmıştı, araç yamaçtan aşağı kayar mıydı?ah çok acıyordu! Bayılacak gibi oldu bir an, şaşkınlık, korku ve acı koyu karanlığın içinde ileri geri salınıyorlardı sanki. Bir homurtuyla kendine geldi Cemile. Kırık ön camdan gördüğü, aç ve yaralı bir yaban domuzunun kızgın gözleriydi. Beklenmedik bir itkiyle eşinden kalma tabancayı aradı belinde.

 

Yıldızsız bir gecenin serin akşamında iki el silah sesi, karanlıkta titreşerek dağıldı.

 


Yorumlar


bottom of page