Sarma cigaranın dumanından sararmış tırnaklarını kemire kemire minibüsün en arka koltuğunun, en dip köşesine büzüştü Habit. Minibüsün bir an önce dolup duraktan kalkmasını diledi. Kafasını geriye yasladı, gözlerini kapadı, derin ama fasılalı nefes alıyor, sinirlerini yatıştırmaya çalışıyordu. Bu sırada belli belirsiz kelimeler dudaklarından sıyrılıp bıyığına sakalına bulaşıyor enine ve boyuna genişleyerek ses hızında kayboluyordu.
Muavin; Tekke önü, SSK, Alparslan Lisesi, kampüs, son durraaak diye bağırırken şoför kapıyı kapatıp gaza bastı. Habit mırıldanmaya devam etti: “Keşke hiç olmasaydım. Keşke bir hiç olsaydım. Hangisi daha iyi? Keşke de ne demek? Keşke pür pişmanlık değil midir, hatta pişmanlığın damıtılmış hali? Pişman olmalı mıyım? Neden benim kendim olmamı değil de, hep görevime uygun yaşamam, yaşıma göre kategorize edilmiş davranış kalıplarını tekrarlamam bekleniyor? Ulan amma canımı sıktılar. Arkadaş alın okulunuzu başınıza çalın. Hem zaten orada kalıpların dışına çıktığım vaki değil ki. O zaman nedir bu arkadaş? Acaba bizim dekan hiç hayal kurmamış mı? Bütün hayatı bir deney tüpünün içinde görmek nasıl bir hayat felsefesidir? Hatta bu hayat mıdır? Felsefe zaten değil. Yahu benim arkadaşlarımla okul dışındaki ilişkilerim, nerde oturduğum kalktığım kimya biliminin konusu mu ya da kamu yönetiminin? Bir de bunu kim yemedi içmedi de dekan hocaya yetiştirdi?”
"Kampüüüs" sesiyle irkildiğinde minibüste kendinden başka kimsenin kalmadığını fark etti. Fakültenin önünde indi sonra ayak uçlarına basarak fakülte binasına süzüldü. Asansöre binme gereği duymadan, ağır ağır, basamak basamak dekanlık katına çıktı. Sekreter, "Hoca sizi bekliyor Habit Bey," deyince, cep telefonu kamerasından kendine baktı; saçına sakalına, kravatına son bir ayar verdikten sonra "bismillah," diyerek içeri girdi.
-Beni emretmişsiniz hocam.
-Evet Habit Bey, buyurun oturun. Sizin doçentlik olmadı daha değil mi?
-Evet hocam, olmadı.
-Her şey yolunda mı bir sıkıntın var mı?
-Her şey iyi çok şükür, bir sıkıntım yok.
-Bölüm başkanıyla, öğrencilerle bir sorun?
-Hayır hocam kimseyle bir sorunum yok.
Habit ara sıra dizlerinin arasına ellerini sıkıştırıyor, hemen kalkacakmış gibi hafif öne doğru eğiliyordu.
-Madem her şey yolunda da neden gece vakti İbrahimlerin zilini çalıp kaçıyorsun?
Habit gayriihtiyari, oturduğu yerde olabildiğince dekana doğru döndü, kulaklarına kadar kızarmıştı ve sesi her zamankinden ince çıktı:
-Ben yapmadım.
-Kim yapmış peki?
-Ben nereden bileyim?
-Funda söyledi, İbrahim’in eşi, balkondan görmüş seni.
-Yanlış görmüş hocam, o ben değildim.
-Tövbe neuzü billah. Tamam, Habit Bey çıkabilirsiniz. Ama Funda Hanım'la konuşun bunu. Başka şikâyet istemiyorum.
Dışarı çıkan Habit, kendi kendine konuşarak merdivenlerden inmeye başladı. “Ah ulan Habit, Ah ulan Habit, senin için de amma kalabalık. Kendin bile şaşırıyorsun aynaya baktığında. Bazen bilemiyorsun kimle muhatap olduğunu. Hiç akıllanmayacak içindeki çocuk, bak yine İbrahimlerin zilini çalıp kaçmış.”
Abdullah TEMİZKAN
Commentaires