top of page

İz

ree

Esin, odasında yatağının üzerinde oturmuştu. Elleri ile kulaklarını kapatıyordu. Yine de içeriden annesinin ve babasının tartışma sesleri geliyordu. İkisi de birbirine bağırıyordu. Her akşam aynı sahne. Kavga edecek bir konu buluyorlardı mutlaka.  

“Kaç kere aradım seni, neden açmıyorsun telefonunu?” 

“İş yerinde günde on beş kere aranmaz insan. Seninle mi konuşacağım, iş mi yapacağım?”  

Serap kocasına doğru uzanıp üzerini kokladı, yüzünü buruşturdu.  

“Leş gibi içki korkuyorsun. Biz akşam yemeğine bekliyoruz, beyim içki masalarında keyif çatıyor.” 

Murat ceketini çıkarırken homurdandı.  

“İş sonrası arkadaşlarla bir kadeh bir şey içtim, büyütme Serap.” 

“Oraya basma, yeni sildim. Çıkar pantalonunu çıkar. Makineyi çalıştıracağım. Doğru duşa... ” 

“Allah canımı alsında kurtulayım bu eziyetten. Ev değil Nazi kampı sanki. Oraya basma, buraya oturma. Don gömlek soyunup öyle giriyoruz eve. Yıkanmaktan kıyafetler eskidi, derimiz inceldi." 

“Çok konuşma, bütün gün temizlemekten canım çıkıyor! İki dakikada kirletmenize izin veremem.”  

Pantalonunun paçasını çıkarırken sendeledi Murat, az daha düşecekti. 

“Serap hastasın sen kızım, doktora git. Tedavi ol. Yoksa ben çekip gideceğim. Yeter artık, yeter…” 

Murat banyoya giderken Serap yerden topladığı kocasının kıyafetlerini bağrına bastırıp, arkasından  bağırdı. 

“Sen delirttin beni, sen…” 

Kapı açıldı. Küçük kardeşi sessizce süzüldü odaya. Esin’in yanına oturdu. 

“Babam gerçekten gider mi abla?” Bu sorunun cevabını Esin de bilmiyordu. Ya bir gün babası çekip giderse? Yıkanmaktan kızarmış ellerini Mert’in saçlarında gezdirdi. Yanağına bir buse kondurdu.

"Hadi sana bir masal okuyayım, ister misin?"  

Babasını sinirlendiren şeylerin listesini yapmıştı Esin. Babası gelmeden her gün kontrol ediyordu. Ortada temizlik malzemeleri, leğen, kova varsa hemen kaldırıyordu. Yoksa babası gördüğü yerde  tekmeyi basıyordu. Bir gün su dolu kovayı devirmişti. Kirli sular her yere yayılmıştı. Annesi çok üzülmüş, hem silmiş hem de ağlamıştı. Babası en çok annesinin temizlik yapmasına kızıyordu. Bir de annesi Esin’i babasına şikayet ettiğinde çok kızıyordu. Annesini kızdırmamak için çok çabalıyordu Esin. Kardeşinin ellerini tuttu. Yıkanmaktan, keselenmekten derisi pul pul olmuştu. Kendi elleri de  kıpkırmızıydı. Canı yanıyordu. Sırtı, bacakları, yüzülen derileri sızlıyordu.  

Her gün okuldan gelince kapıda soyardı annesi,  banyoda yıkardı. Kese, köpük, tekrar kese, tekrar köpük… Bitmeyen bir işkence.  

“Anne, canım yanıyor!” diye ağlardı Esin. O zaman bir rüyadan uyanır gibi olurdu annesi. Keselemeye son verirdi. Su ile durulardı.  Yumuşatıcı kokan bembeyaz havlular ile kurulardı. Yaralarına krem sürerdi. Saçını tararken: 

“Miss gibi oldu,” der, koklardı. O zaman biraz acısı dinerdi Esin’in.  

Ya bir gün babam gerçekten bırakıp giderse bizi. Annem bütün hırsını bizden çıkarır.  Annesinin dizlerinin üzerinde yerleri silerken  kendi kendine konuşması geldi gözünün önüne.  

“Ne kadar silsem çıkaramıyorum onun kokusunu, hatıralarını   silemiyorum. Aklından, kalbinden çıkmıyor hiç. Ölmüş gitmiş ama evin her yerinde, evin her yerinde…” 

“Anne korkuyorum, kim evin her yerinde?” 

Serap silmeyi bıraktı , hırsla bağırdı. 

“Kim olacak, annen!” 

Cemile CAN

Comments


bottom of page