top of page

Hediyelik Kare Borcam

Yazarın fotoğrafı: Hülya HİÇYILMAZHülya HİÇYILMAZ

Güncelleme tarihi: 11 Oca

Dolabın aralanan kapağından aceleyle fırlatılan havlu, neredeyse kare borcamı soluksuz bırakacaktı. Hapşırarak tıkanan burnunu açtı, derin bir nefes aldı. Tanıdık naftalin ve lavanta kokusu burnuna çarptı. 

"Çekilsene kafamın üzerinden!" diye haykırdı. "Gene mi sen, Allah’ın belası!" diye yanıt verdi nakışlı havlu. "Şaka mı bu?" dedi kare borcam. "Sen Zübeyde Hanım’a gitmemiş miydin? Türkan Hanım benim yerime bazanın altından seni zevkle çıkarmamış mıydı? Yaşlı kadının yatağının altından kaçarken, gözü yaşlı diğer borcamlarla bana: ‘Size iyi osuruklu geceler!’ diye bağırdığını unuttum mu?"

"Ne yapsaydım? Ben en küçük olandım. Türkan, boy boy borcam biriktirirken hiç şansım olmayacağını düşünüyordum."

"Yükte ağır, pahada hafif olduğunuz için sizi indirimden toplamaktan vazgeçmiyorlar maalesef."

"Birkaç hafta Zübeyde Hanım’ın hediyelik nevresimleri, iğne oyalı yazmalarıyla, banyo lifleriyle takıldım. Allahtan dolaptaydık; burnum, kulaklarım dinlendi birazcık." dedi kare borcam.

"Aslında ne kadar lavanta ne kadar naftalin koyarsa koysun, Türkan’ın osuruk kokusu bastırılamaz."

"Şengül Hanım’a ne zaman geldin?"

"Oldu iki hafta kadar. Biraz kırıldım Zübeyde Hanım’a. Kıyamadı nevresimlerine, dantelli havlularına. O sıcacık sandıktan ilk fırsatta beni çıkardı. Fakat burada da çok kalıcı değilim. Baksana! Hiç hediyelik stoku yok şu gariban Şengül’ün. Yeni evin vernik kokusu da boğazımı yakıyor doğrusu."

Kapakların arasından dışarıyı gözleyen nakışlı havlu: "Bazıları böyle olur. Gelene gidene sebepsiz dağıtır, hiç bağlanmaz eşyalarına." dedi. "Geçen gün sade yaşam, alma-verme dengesi gibi bir şeyler konuşuyorlardı ki yanımda duran altılı çay bardağını, misafirliğe gelen kızın çantasına sokuşturdu." dedi kare borcam.

"Gümüş işlemeli, ince belli miydi?"

"Evet, zarif olduğu kadar içine kapanık bir şeydi."

"Ah! O benim cam arkadaşımdı. Demek genç birine gitti. Önümüzdeki otuz yıl yerinden çıkmaz artık. Unutur gider; koca koca kupalarla içmeye devam ederler çaylarını."

"Ömrü uzadı desem, böyle ömür uzayacak da ne olacak? Bir gün kullanılma umuduyla bekle dur."

"Şşşşt!"

"Ne oldu, gördün mü?" dedi nakışlı havlu, mutfağın tezgâhına dikkat kesilerek.

"Nasıl göreyim? Kutumun şu yıpranmış köşesi olmasa ışık girmeyecek. Allahtan hep aynı yerden açmayı denedikleri için oradan biraz ışık alıyorum."

"Bak! Şengül Hanım mandalinaları torbalamış, tezgâhın üzerine çıkardı."

"Eee?"

"Sus, şimdi gelip seni alır."

"Yaşasın! Nereden biliyorsun?"

"Sessiz ol dedim! Sohbetin aynısını daha geçen hafta yaşadım. Mandalinaları değerlendirme yollarından bahsedecekler. Şu heyecanla konuşan Hayrunnisa, ‘Mandalinalı kek yapayım o zaman,’ diyecek."

“Eeee!”

O sırada dolabın kapağı açıldı. Nakışlı havlu yana itildi, kare borcama bir çift el uzandı.

"Sen beklemeye, ev ev gezmeye devam et. Haydi, hoşça kal," diyen kare borcama, nakışlı havlu dehşet dolu gözlerle baktı.

"Bu boy olur mu?" diye havada salladı borcamı Şengül. Kare borcam, karton kutudan çıkarıldığında prangalarından sonsuza kadar kurtulduğunu hissetti.

"Olur tabii, olur. Kekin ölçüsünü yarısı kadar yaparım."

Çeyizinden kalan çırpıcının sesi kesildi. Ortalığı vanilyaya eşlik eden mandalina kokusu sardı. Öğleden sonra güneşi, fayanslardan yansıyarak kare borcamın gözlerini kamaştırdı. Ilık suyun altına tutuldu, özenle kurulandı, tezgâhta yerini aldı.

"On beş yıl sonra, mandalinalı keklerin aranan kabı oldum," diye iç geçirdi. "Acaba anlatıldığı gibi işi bitince özenle yıkanıp, kuruladıktan sonra fırının içine koyacak mı? Oradan da güneşi görecek miyim? İçime salata koyup beni gezmeye götürecek mi? Gittiğim ev, başıma bir şey gelmesin diye beni özenle saklayacak mı? İşte, sonunda mutfaktayım. Ben varım! Ben kare borcamım!"

"Hamur hazır," dedi Şengül.

"Gel, bak sana işin püf noktasını göstereyim," dedi Hayrunnisa. "Borcamı küçük ocağa, en kısıkta alacağız. Üzerine dört kaşık şeker koyup yavaşça karamelleştireceğiz. Ardından iki kaşık tereyağıyla ekvatordan kestiğimiz mandalinaları üzerine dizip, suyunu bırakana kadar pişireceğiz."

Mandalinaların beyaz ipliklerini temizlerken Şengül, "Ocakta kek de hiç duymamıştım," dedi.

"Yok canım! Borcam soğuyunca kek hamurunu üzerine koyup fırında pişirmeye devam edeceğiz," diye yanıtladı Hayrunnisa.

"Anladım.Fırından çıkarıp ters çevirince çiçek çiçek olacak. Şerbeti de ıslak yapacak keki."

"Aynen öyle. Hiç sevmeyen olmadı bunu, yaparsın hafta sonu torunlara."

"Yaparım, yaparım. Yanına da mandalina suyu sıkarım, oh şifa."

"Dur, ben koyayım toz şekeri," dedi Şengül, eliyle ocağı işaret ederek.

"Dikkatli koy, iyice kıs, iyice."

Şengül, ortalığa yayılan karamel kokusunun tesiriyle, "Kıstım, kıstım," derken kulağına gelen ‘çat’ sesini, ortasına kadar çatlayan borcamı fark etmedi bile.

Dumanı tüten keki borcamı ters çevirerek tabağa boşalttı. Hafifçe gülümseyerek, Hayrunnisa’ya döndü.

"Şaşkınlıkla çatlatmış mıyım?" dedi Hayrunnisa mahcup bir ifadeyle.Şengül omuzlarını silkerek cevap verdi: "Kalpler çatlamasın, borcam çatlasa ne olur!"

Kare borcam, "İlk kullanımda çatladım ama kek muhteşem oldu.". 

Hülya HİÇYILMAZ

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Unutulurken

Sürpriz

Comments


bottom of page