''He'' ile Tanışıklığımız
- Zeynrep Akyol
- 25 Ağu
- 3 dakikada okunur

Zeynep Akyol
Şairin son mısrasında ağlatan şiiri “He”, küçük kızı kendisi ile meşgul edecek bir kalem işi ustalığında sürmeyi gözüne çektirmeden gözünü ona dikmekten vazgeçmeyecektir. Bir şiiri okuyup da sırrını sezmek hele de yaprakları açmamış bir şiirin kokusunu almak harflerle tanışan çocuğun haline benzer. Her bir harfi ses olarak öğrenmek ve yazmayı kavramak zaman ister. Hele aralarında ejder gözlü olanlar varsa korkuyu besler. İşte bu harflerin yazdığı bir şiir okumuştur yazar. Gelin bu sureti okuyalım. Gelin bu sefer kırdan kente göçenler yerine kentten kıra göçenlere kulak verelim.
Yuvası kentte kurulu yazları doğuya göç eden bir kuştum. Kuşlardan bir kuş, çocuklardan bir çocuk... Gün, yazları aceleyle yapılan kahvaltının ardından henüz üzerimize farz olmayan örtülerimizi bürünmemiz ile yolda başlıyor. Her birimiz aynı istikamete uçan arılar gibi kovanlarımızdan çıkarken birbirimizi tanıyor ve vızıldaşıyoruz.
Gözlerim güneşten kamaşırken göğsüme sıkıca bastırdığım cüzle evin yolunu tutuyorum. Evlerin meyve bahçeleri arka tarafa düşüyorsa yolları çıplak kalan ilçenin kaldırım döşeli sokaklarında öğle güneşinin hışmından hızlı adımlarla eve varmaya çalışan tüm çocuklar gibi ben de çarçabuk eve varmak istiyorum. Her zamanki gibi varış çizgisini bu sefer de birinci olarak bitiriyorum. Evde soluklandıktan, buzdolabını aralayıp tekrar tekrar içine baktıktan, oyunları kurup bozduktan sonra anne ikazıyla ayaklarım yeniden yere basıyor. Duruluyorum. Dileğim kapağını araladığım cüzle işimi çabucak halledip oyunuma dönmek. Her şey yolunda, sıradan, sıradanlığın verdiği hissedilmeyen bir keyif. Hocanın verdiği ödev söylendiği üzere defteri doldurmakta.
“Harfleri başta, ortada, sonda olmak üzere defterinize yazın. Fe, kaf, kef, lam, mim, nun, vav ve son iki harf: he,ye''
İşler birinci denemede yolunda gitmiyor. Olabilir, diyorum. Silerim. Hem yeni yumurtlayan kalemim de var!
He atlanır, son harfe geçilir. Sonra bırakılan yere geri dönülür.
Mısır’ın sıcak kumlarında ayaklarının altı kızmış, eşinin Firavun olması muhtemel, soylu olduğu her halinden belli olan bir kadın çıkagelir. Küçük kızın tam karşısına, odanın tam ortasına kurulur. Yan profilden verdiği poz ile onu çizmemi ister. Ne olduğunu bilmeden yakalanır ve itaat etmesi beklenen bir köle olurum. Tekrar kalemimi kuşanırım. Uğraşırım. Kalemim önceki yanlış çizgilerin izine düşmekten korkarak yol almaya çalışıyor. Hızlı gitse taş sıçrıyor, yavaş gitse çukura düşecek. Beklemekten sıkılan Mısırlı He, silmekten incelen kâğıdı gördükten sonra gözlerime daha da sert bakmaya başlıyor.
Kumları kızgın çöle döken gözü görürüm ama bir türlü çizemem. Sıkışmışlığın içindeyken o sıra kurtuluş gibi gelen düşünce dudaklarımdan dökülür.
“Bunun yerine de 'güzel he' çizsem.”
Söz muhatabına çok yanlış ulaşır. Zira bir köle sultana çirkin mi demek istemiştir? Yoksa daha fenası Mısır’ın soylu kadınlarından zarif ve duruluğu kendine imge doğurmuş, su damlası He ile mi mukayese edilmektedir? Kurtuluş olması istenen söz kulluk ettirir. Orada hapis olur. Zaman takılır kalır. Cezası ise kalemi bitene kadar Sürmeli Mısır Kadınının gözlerini çizmektir.
Çocuğum ben kuş gibi heyecanlı, kuş kadar hafif! Köle oldum, yok mu şimdi elimden tutan? Yok mu kalem nasıl tutulur gösterecek?
Kölenin imdadına çimen gözlü, küçük bir kız yetişir. Oyununa almak ister. Onu uğraştığı yerden çekip koparmak, taşarken boğan nehirden çıkarmak ister. Defteri önüne çeker. Hattatın kuşe kâğıtta kamışını ağır ağır ilerletirken son bir hamlede elif çekmesi gibi sürmeyi Mısırlı kadının gözüne çeker.
“İşte oldu, tamam. Hadi kapat o defteri!”
“Ye” artık harf değil nokta da olmak ister bu hikâyeye. Ama yazan noktalamak ister mi?
Develerin, pirelerin bir de Mısırlı kedilerin, sıra sıra iplerin, olmadık işlerin… Develeri güdenin çöller aştığı, pireleri güdenin ataşta kaldığı, kedi peşinde gidenin ipek telinin kaçtığı zamanı değil de zamanın perdesini aralayanların okuyabildiği bu hikaye bir taşa yazılmış. Kenan’da Yakup başlatmış kendi hikayesini anlatmaya, Mısır’da Züleyha kadınlara söylemiş, sonra Yusuf sevmiş de bir masala dönüşüvermiş. Dilden dile, kulaktan kulağa yayılmış diğer güzel hikayeler gibi. En son Çelebi aralamış tozlu Mısır metinlerini. Ondan gelen bize nakşolmuş . Nakışta ustalık var ama her elde ayrı bir maharet ve fal da var imiş. İşte bundandır kalemkeş bir virgül kondurmuş son cümlenin son kelimesine. Kadim Mısır’dan, Asaf Halet’ten kulağına su kaçanlar gelsinler de meşhed taşına kendi hikayelerini yazmaya devam etsinler istemiş.
*Zaman unutulunca mısrı kadim yaşanabiliyor
Kendi sesini kısınca ise seni duyuyorum.
Yaşamak
bu anı yaşamaktır.
Ammon ra’ hotep
veya tafnit.
*Asaf Halet Çelebi’nin Mısrı Kadim şiirine nazire yapılmıştır.




Yorumlar