Odadaki pencerenin biri önü sökülmüş davlumbazla, diğerininki ise koca bir mermer parçası ile kapatılmıştı. Eva, iki çocuğunu battaniyenin altına almış, ısıtmaya çalışıyordu. Adem, sönmek üzere olan muma tutarak bir diğerini yaktı. Uzaktan bir patlama sesi geldi. İrkildi Eva. Uyanan kızını “bir şey yok” diyerek teskin etti. Sessizce konuştu Adem’le.
-Elektrik gelir mi ki?
-Bilmiyorum.
-Donacak çocuklar.
-Tüpü getiririm akşam yine. Su kaynatırız.
-Biraz da mercimek kaldı. İki paket de makarna… Soğan, salça yok ama, mercimeği haşlarım bugün.
-Bir de bana kızıyordun evi depo yapıyorsun diye…
-Hatırlıyor musun ilk büyük kavgamızı ? Beş kilo kuruyemiş…
Sessizce gülmeye başladılar. Ademin’in gülüşü, gözyaşına karıştı.
-Hayır, tamam o zamanı anladım Eva. Her şey güllük gülüstanlıktı, kızdın da, ortalık karıştı, raflar boşaldı, sen o zaman da laf etmiştin. İyi ki dinlememişim seni!
-İyi ki… Tahmin etmemiştim her şeyin bu kadar kötüye gidebileceğini. Keşke daha fazla alabilseymişsin. Eridi gitti her şey üç ayda.
-Üç ay oldu mu?
-3 Ocak'ta market rafları boştu Adem. Hatırlamıyor musun? Arın’ın doğum gününde.
- Doğru.
Utanmışçasına başını öbür tarafa çevirdi, gözlerini Eva’dan ayırdı Adem. Üç gün olmuştu elektrikler kesileli. Belediye binası on üç gün önce bombalanmıştı. Ulusal yayın gideli üç hafta kadar olmalıydı. Menşiki’lerle Acur’lar ne zaman çatışmaya başlamıştı hatırlamıyordu. Ama üç yıl önce buraya taşındıklarında Menşiki komşularının onları kızartılmış sıcacık pişilerle karşıladığını çok iyi hatırlıyordu. Hatta şimdi pencereden bakıp göremediği kamelyada içtikleri akşam çaylarını… Ta ki Beruçay’da bomba patlayana kadar. Ardından üç Menşiki eylemcinin vurulması… Bahrat’ın ülkeye girmesi… Cehennem gibiydi son üç ay.
-En son ne zaman kamelyada çay içtik hatırlıyor musun Eva?
-Sare doğmamıştı. Benim karnım burnumdaydı. Ne pişi yemiştim o akşam! Hasbek’in annesi ne güzel yapmıştı! Burnuma geliyor kokusu, çok acıktım zaten.
-Benim de…Her şey bir bitsin kocaman bir sofra kuralım Eva, boydan boya. Kola reklamlarındaki gibi… Kuş sütü eksik bir… Herkes bir arada…
-Herkes bir arada olamayacak Adem! Çok eksik olacak!
Sessizliğe büründü oda tekrar. Kapının vurulmasıyla birlikte Adem’in dalmış gözleri kocaman açıldı. Hızla ayağa kalktı Eva da. “Kim ki?” dedi Eva. “Dur yavaş git!”. Kapının deliğinden baktı Adem. Yan komşuları Menşiki Hasbek, elinde av tüfeğiyle oradaydı. Yutkundu sakince. “Açın kapıyı ben Hasbek” diyordu. “Açma” dedi Eva. “Açma Adem”.
Kapının deliğinden Eva da baktı. Hızla salona koştu sonra. Masayı sürüklemeye başlamıştı. “Masayı kapıya yaslayalım,” dedi Eva.
-Saçmalama Eva. Hasbek işte! Tamam, açmayacağım.
“Adem aç kapıyı,” dedi Hasbek. Eva olduğu yere oturup ağlamaya başladı.
“Adem evdesiniz biliyorum açın kapıyı,” dedi şimdi de Hasbek. Eva, başını iki yana salladı. Adem’in yaptığı göz işareti ile kalktı yerinden. Salona geçti tekrar. Salon kapısını kapattı. Dizlerini yere koyup, kanepede uyuyan çocuklarının üzerine kapandı. Kapı gıcırtısı hiç bu kadar korkunç gelmemişti. Sessizce nefes alarak dinlemeye çalıştı kapıyı. Olmadı. Yavaşça kalktı. Salonun kapısını araladı. Ev kapısını gözledi. Hasbek, tüfeği tek eline almış, diğer elini kendi evinin kapısına uzatmış, içeriden uzatılan pişi dolu tepsiyi alıyordu. Tepsiyi Adem’e verdi. Tüfeği gözleriyle işaret etti. “Bunun için kusura bakma,” der gibiydi. Mahçupça başını eğdi ve evine girdi.
Kapıyı kapattı Adem. Elinde bir tepsi pişi… Eva’yla göz gözeydi. Utangaçlığını kelimelerle örtmek istercesine “Tüpte yaptılar demek ki,” dedi Eva. Pişinin kokusuna uyanan kızına baktı. Tepsiden bir tane alıp yedirmeye başladı.
Zehra İlgün ÇAMLI
Comments