
Apartman değil de Babil Kulesi anasını satıyım. Her biri ayrı bir alem. Girenin çıkanın haddi hesabı yok. Bok vardı da gül gibi köyü bırakıp buraya geldim, bu suratsızların kahrını çekiyorum. Çekmek deyince ulan daha yeni sıyırdım girişin karolarının çamurunu. Adam içeri girerken ayağını paspasa vurmaya eriniyor. Tabi paspası ne bilsin Afrika'nın tarzanı?
Sanki apartmanı bilirmiş gibi. Feridun Bey bu kadar tamahkâr olmasaydı, o daireyi bizim kıza tutardım. Adamın parayı görünce ilikleri eriyor vallahi. Peki şu ukela Ziynet Hanım’a ne demeli? Kadın ev ekonomisi dersi veriyor diye her tür zerzavatın profesörü sanıyor kendini. Neymiş efendim ekmeği neden fırından almıyormuşum da bakkaldan alıyormuşum. Bakkal bacanağım diye mi alıyor muşum! Yav sanane, sen ekmeğini yesene! O ekmek de aynı fırından gelmiyor mu? Allah Allah ya!
Bunların en iyisi şu İspanyol Juan, adam çok kötü projeler çiziyormuş; beni enterese etmez. Adam gibi adam... Emeğin, alın terinin kıymetini biliyor. Her gördüğünde selam veriyor, gülümsüyor. Gazete de alsam, ekmek de alsam para üstü kalsın diyor; gönlü geniş, cömert adam. Şu hariciyeden emekli fular budalasına ne demeli? Aynı Firavun gibi burnu havada geziyor. Suratsız herif selam vermediği gibi almıyor da. Nah beton duvar. Bu herif köyde elime geçecek, vallaha fındık çıbığıyla fırıldak gibi dönderirim avlunun içinde. Nasıl ayarlıyorsa dürzü, parası da hep bozuk. Töbe töbe...
Neyse başka kimse gelmeden kurudu karolar, artık ayak izi olmaz. Akşam servisine çıkmadan önce şu şişeleri bacanağa götüreyim de depozitolarıyla bir ellilik kaldırırım artık. Bu da kısa günün kârı olsun. Ulan burada var ya, dinimiz imanımız para oldu. Aşağı in para, yukarı çık para, bakkala git para eve gel para.
Eskiden ne güzeldi: köye çerçi gelince ver bir urupla buğday al ne alırsan. Akide şekeri mi istersin, çay şekeri mi, ayna mı, tarak mı? Ortaokula gidene kadar para nedir bilmedim. Şimdi de kargadan başka kuş, paradan başka da bir şey tanımaz olduk. O mu iyiydi bu mu çok kötü bilemedim ki. Bir ben miyim canım, parayı herkes çok seviyor. Aha bak! Paraların babası da geliyor. Aidatı şimdi istesem mi acaba? Şimdi yarım saat vaaz verir, en iyisi akşam oğlanı gönderir aldırırım. Adam beş kere umreye gitti, kurbanları çifter çifter kesiyor da bir kere bayram harçlığı nasip olmadı. Ama olsun hiç değilse ağzı dualı, selamlı bir adam. Geçen sendikacı Münir kahvede saydırıyordu; pandemi diye kırk işçi atmış fabrikadan. Olsun bana ne. Helbet bir bildiği vardır.
-Selamün aleyküm Asım Efendi.
-Aleyküm selaam efendim, hayırlı akşamlar. Bir şey lazım mıydı? Birazdan akşam servisine çıkacağım da.
-Yok Asım Efendi gerek yok, hem ben ne lazım bilmiyorum. Bir şey lazım olursa yengen “Getir”den istiyor. Yüzüne söylemek gibi olmasın ama onlar senden hızlı getiriyor. Hadi iyi akşamlar, Allah’a emanet ol.
-He öyle mi? Tamam efendim, saygılar efendim. Yine de bir şey lazım olursa ben buralardayım yani. Asansörden inince kapıyı iyicene kapatın, bu sıra çok kullanılmaktan herhal, tam kapanmıyor.
-Neyse gitti. Bak hele şuna. “Getir”miş, Ben sana getiri gösteririm. Yavşak herif. Asansöre bindirirsem benden adisi yok bu getircileri. Ekmeğimizle oynuyor şerefsizler. Kendi sahamızda gol yiyoruz sürekli. Yok arkadaş bu böyle olmaz. Dinime imanıma, çekip köye gideceğim bu şerefsizlerin apartmanından. Ama önce bizim oğlanı şunun fabrikasında işe sokmam lazım.
Comments