
Kaba kahkahaların arasında, Ercan birasını masaya koyup “Abi sen nasıl gelebildin ya?” dedi Feridun’a.
Yönetmen koltukları kumlara batmış, dizleri göğüslerine yükselmişti gençlerin. Mangalda son kalan közde, folyo içindeki sarımsaklar pişiyordu. Ayda iki kez, yaz demeden, kış demeden mangal yakar, içer, günlük hayatlarından kaçarlardı.
Cengiz, aşk hapishanesine kapatıldığını dillendirdi. Arda, hanım köylü olduğundan dem vurdu.
Feridun başını kaldırdı “ Geldim işte, tadımı kaçırmayın!“
Feridun gelmişti ama sahildeki dalgalar gibi gelgitliydi, eskisi gibi esprileri devam ettirecek ataklar yapmıyordu.
Cengiz “İzini nasıl kopardın? Onu merak ettik abi!” derken elindeki kartonla közleri yelledi.
“Başlatmayın izninize, ne izni oğlum.”
Ercan bu sırada şarkı mırıldanmaya başladı “Be nankör kedi, Bütün kötü huyları, hatta güzel dostları senin için terk etmedik mi?”
Okkalı bir küfürden sonra Feridun bira kutusunu sıkıştırarak küçülttü, mangalın ayağındaki yığının üzerine fırlattı.
Ortada duran buzluktan aldığı yeni birayı hızla açtı, susuzluktan ölüyormuş gibi peş peşe yudumlayıp kutuyu yarıladı.
Ercan, Arda’nın gözlerine baktı, sol elini başının arkasına dayadı. Yakası açılmamış bir küfür daha savurdu.
"Abi siz farkında değilsiniz, hayır demek nasıl sihirli bir sözmüş.”
“Kız evime taşınmak istedi, 'hayır' diyemedim, annemle bir oldu, baktım ki damatlıklar içinde halay başıyım. Aylardır alınacaklar, taşınacaklar, gidilecek yerler, öpülecek eller bitmedi. Ben neyin içine düştüm.”
Cengiz, "Sarhoş oldun Feridun, yavaşla. Abi bir daha gelemezsin, eve küfelik dönersen.”
Arda "Bro sakin, hayır demek hepimize zor.”
“Sen, evlenmek istemiyorum derken kendini pırlanta yüzükle diz çökerken buldun mu?” dedi Feridun hırsla.
“O kızı bulsam, hemen diz çökerim,” dedi Arda.
O sırada kayan yıldızı gören Cengiz “Dileğin olacak,” dedi Arda’ya.
Dişine sıkışan et parçasını diliyle oynarken “Şuursuz şuursuz konuşma! Daha kaç yıl birlikte yaşayacaktın? Gayet de uyumluydunuz Selin’le,” dedi Ercan.
“Öyleydi ama sen gel gör şimdi, sanki yeni yetmeyim. Onun yanında öyle oturma, bunun yanında konuşma, onu oradan al, bunu buraya koy.”
Torbadaki kemikleri paylaşamayan kedilere avcuna aldığı kumu fırlatarak “Erkek arkadaştan kocaya geçişte iktidar sancıları bunlar. O zamanlar müstakbeldin, şimdi başka,” dedi Arda.
“Aynı adamım ben, aynı adam. AVM'den hoşlanmayan, oyun oynayan, klozet kapağını kaldırmayan, diş macununu ortadan sıkan, lavaboda tıraş olan, çorabını top yapan...” sıralamaya devam etti Feridun.
“Önceden konuşup hallettiğimiz şeyleri şimdi zihin okuyarak bulmam lazım. Ben nerden bileyim sen kaç saat uğraştın o yemeğe de, ben hızla yedim, oyuna başladım. Yapma, uğraşma!” kalan birayı bitirdi.
Ercan tüm vücuduyla döndü. ”Çift kişilik oyun oynasaydın bro,” dedi.
"Ablama da böyle olmuştu evliliğinin başlarında, sonra sıkı takım oldular enişteyle. Direksiyonu eşit tutuyorlar şimdi.”
“Aynı elmanın iki yarısı olmadığımızı kabul etmiyor kadın kısmı,” dedi, ayağa kalktı. Mangalın üzerine ekmek dilimlerini koydu.
“Ablam en çok 'hayır' deyince ızdırap çekti. Her pazar kahvaltıya kaynanasına gidiyorlardı, birkaç ay sonra buna devam etmek istemediğini söyledi. Sonraki her pazar kafayı yedi, ne var da öyle söyledim, gitseydim ne olacaktı, manyağa bağladı.”
“Aynen öyle oluyor koçum. 'Hayır' deyince bir vicdan azabı, bir pişmanlık alıyor beni.”
“Bakarız de abi, ba ka rız.”
Cengiz masanın üzerinde duran bıçakla sarımsakları ekmeklere sürmeye başladı.
“Söyle bakalım sarımsak yiyebiliyor musun, yiyemiyor musun?”
“Sekiz aydır yemedim, bolca sür bolca. Selin üç gün banyoya giremesin,” dedi.
Selin’in daha bir hafta evde olmayacağını hatırlayarak zevkle ısırdı.
Hülya HİÇYILMAZ
Comments