Her günkü gibi sabah namazını kıldıktan sonra Yasin'i, ikindi namazını kıldıktan sonra Amme'yi ve yatsı namazını kıldıktan sonra Tebareke'yi okudu.
Şimdi yatmak için giyinecek; afet, yangın ya da ölüm onu uykuda bulursa onu bulanlara mahcup olmayacaktı.
Yatağının başucuna yazmasını koydu. Pamuk gibi tülbentini boynunun arkasından düğümledi. Diz altı çoraplarını çıkardı, eski gelininin aldığı taytı lastikli uzun eteğinin altına giydi. Yeleğini terliğinin yanına yere bıraktı. Telefonunu şarja taktı.
Yatağın başucundaki tespihine uzandı. Uyumadan önce bismillah, subhanallah, elhamdülillah, Allahuekber çekecekti
Ayetel Kürsi'yi sağ yanına, sol yanına, önüne-ardına, üstüne- altına üfleyecek, bir tane Ayetel Kürsi'yi yutacak ve sonuncuyu en üste bohça yapacaktı. Böylece kendini güvende hissedecekti.
Yattım Allah kaldır beni
Nur içine daldır beni
Can bedenden ayrılırken
İman ile gönder beni, duasını ettikten sonra rahatça sabah ezanına kadar uykuya dalacaktı.
Sırtını dik koyduğu yastığa dayadı, gözlerini kapadı tespihleri mırıldanmaya başladı.
Birden kendi sesine ayıldı. Tespih tanelerini "bu da kader, bu da kader, bu da kader" diye çektiğini fark etti. İki elini yukarıya kaldırdı "estağfurullah" dedi.
Ağlamaya başladı.
Hacım gibi benim de tertemiz canımı alaydın da bu günleri görmeseydim. Yanlış yere dua etmişisin yanlış dua etmişsin dedi.
Boşanınca yılan gibi soktu, hep yılandı ama Hasan ona dilini yutturduydu tabii.
Zengin olsun rahat etsinler istedim, mirasını teslim edeceği oğlu olsun istedim. Ben nerden bilirim dualarım böyle kabul olacağını, nihayetinde aciz kulum. Damatlara mı kalsaydı onca mal mülk.
Hışımla yataktan indi. Bu sırada yatağının altındaki sensörlü lamba yandı, yeleğini sırtına terliğini ayağına geçirdi. Telefonunu alarak salona geçti. Koridorda oğlunun yaptırdığı yürüdükçe yanan lambalara söylendi. “Yolumu şaşırmayayım diye bana yaptığına bak. Sen önce kendi yolun bul da, benimki şurada kalsın.”
Saate baktı on. Bu saatte aranır mı, aranmaz mı kısaca düşündü. Tuşlara bastı.
Ahretliği Hatice’nin sesini duydu. "Sen Hasan'ın evinde ne arıyorsun?" diye çemkirdi.
“Benim Hasan'la ne işim olur? Fadime sen iyi misin? Beni aradın, ben Hatice.”
“Ahretim seni mi aradım?” telefonuna baktı. Doğru ahretliğini aramıştı.
“He ya beni aradın, Hasanı mı arayacaktın? Ne oldu? Bu saatte kimseyi aramazsın sen.” Peş peşe sıralanan soruları duymadı.
“Bu saatte hayır mı olur kızacaktım, sonrada yüzüne kapatacaktım telefonu. Çok gücüme gitti duyduklarım.”
“Beni aradığın iyi olmuş. Bana de, bana kapat telefonu, buğz etme oğlana.”
Eteğini topladı, koltuğun üzerine bir dizi yukarda tünedi.
“Keriman beni aradı bu sabah.”
“Yirmi sene gelinin oldu, arar elbet.” Arkadaşının hararetini düşürecek her şeyi söylemeye hazırdı Hatice.
Vitrinde torunlarının kocaman kurdeleli bebeklik resimlerine baktı. Aile fotoğraflarından oğlunun Keriman’ı keserek çıkardığı günü hatırladı. İçi gene cız etti.
“Boşanırken Hasanla çekiştiler ama bana bir şey demediydi, hiç kalbimi kırmadıydı. Bu gün çok acı bir şeyler söyledi.”
“Ne dedi? O sana kıyamaz, kötü söz demez.”
"Yok yok onunda karnı doluymuş," diyecekti günaha girmekten korktu. Direkt duyduğu gibi anlatmaya karar verdi.
"Keriman dedi ki, Anne, ben her hamile kaldığımda oğlan olsun diye yıllarca yanlış yere dua etmişsin. Oğluna deseydin o nasıl yapılacağını biliyormuş. Senin yeni Filipinli gelin, benim üç kızıma karşılık, bir batında üç erkek doğurmuş. Mirasınız yirmi sene sonra emin ellerde olacak.” Derin bir nefes aldı. “Hatice Hasan'ın üç oğlu olmuş.”
“Tövbe estağfurullah, Hasan altmışına yakındır. Bizim zamanımızda ikiz doğuranlar azgın denecek diye utanır sokağa çıkamazdı. Bu yaşta ne üçüzüymüş kız.”
“Oğlanlar Hasan'a 'dede' dese olur valla. Babası öldükten sonra Hasan çok değişti. Caminin Kuran kursuna beş kurban bağışlayan oğlan, para yüzünden karısıyla kavga etmeye başladı. Namazı niyazı bıraktı, benimle görüşmez oldu.”
Gözü duvardaki etamine işlenmiş Kâbe’ye ve onun yanındaki hacda çektirdikleri ihramlı boy resmine takıldı. Oralarda olmayı istedi. Sehpanın üzerindeki sürahiden bardağına su doldurdu.
Ahretliğim “Keriman da İstanbul gibi yerde az çekmedi. Kızları büyüttü, Hasan'la az mı çalıştı,” dedi Hatice.
“Ben de öyle dedim, ver oğlum karındır, kızlarındır dedim. Çıktıkları kabuğu beğenmiyorlar, ipek kirpiğe, takma tırnağa verecek param yok, dedi bak iş nereye geldi. ”
“Olan oldu ahiretim üzme artık kendini.” Hasan boşanalı dört yıl olmuş arkadaşının üzüntüsü hiç hafiflememişti.
“Elin gâvurunu aldı geldi. Tüp bebek yaptırdı.” Tülbendinin ucuna burnunu sildi.
“Öyle deme bi dünya insan içinde gönlünü o kıza ısındıran Allah var, yazdığı bir kader var.”
“Ne gönlü be ahretim ne gönlü. Oğlanlar doğunca kadını boşamış. Şimdi aynı evde oğlanları büyüteceklermiş. Tövbe, ya Rabbi tövbe.”
“Sen Hasan'ı arama, git yat. Yarın bana kalmaya gel ahretliğim. Allah Hasan'a hidayet versin. Altı çocuğuna uzun ömür versin. Bu da Allah'ın işi, onun işine karışmak bize düşmez. Sen gel akşam bizim dizi var, mısır patlatır seyrederiz.”
Fadime telefonunu kapattı, sıra sıra yanan led ışıklı koridordan abdestini yenilemek üzere banyoya yöneldi. Sabaha kadar estağfurullah çekmeye karar verdi.
Hülya HİÇYILMAZ
Comments