top of page

Dinle Beni Fatoş Bebek!

Dinle beni Fatoş Bebek ! Çok farklı bir yerden geldim. Kalbim hala pırpır. Sırtım ıslak, genzim yanıyor.

Kapıdan girdiğimde pembe fırınlar gördüm. İçlerinde buram buram kurabiyeler. Şelaleden akan süt tüm yüzüme sıçradı. Biberonda şekerli süt içtim. Ilık ve tatlı. “Kaç yaşına geldin birisi biberonla süt içtiğini görürse güler!” dedi abim. Cıvık göz verdi elime. Midem bulandı, elime yapıştı sandım ama çekince de çıktı. Atarisinde Süper Mario oynatmadı. “Onun arabası var güzel mi güzel” diyordu karşıdaki sarı televizyondaki adam. Sarı bir de arabaya bindi. Sonra reklam başladı, kadınlar viledayla şarkı söyledi, hem de hiç durulamadan, kurulamadan… Anneannem oradaydı, yine yumuşacıktı. Babam da sarıldı sakalları battı. Tıraş losyonunu o kadar özlemişim ki.

Biraz yürüdüm. Bir koridordan geçtim. Rüzgar değdi tüm vücuduma. Şekerli sakızları gördüm kantinimizde satılan. Şimdi yok onlardan de mi? Burası hep lilaydı. Şekerli sakızların üstündeki rafta bir televizyon vardı. “İşte kuzu kuzu geldim.” diyordu saçı başı dağılmış bir adam. Bir üstteki rafta pembe bisikletim. Dedem oradaydı. Sarıldım, kokusunu içime çektim. Hac’dan Kabe’yi gösteren fotoğraf makinesi getirmiş. Bastıkça başka fotoğraf… Yağmur yağmaya başladı. Ağzıma bir şekerli sakız atıp ayrıldım oradan. Yavaşça çiğnedim sakızı, hiç bitmese horoz şekerim der gibi… Hem ekşi, hem tatlı, biraz da acı.

Yürüdüm yine. “Belki üstümüzden bir kuş geçer” derken bir şarkıda, turuncu bir koridordan geçtim, turuncu bir de odaya girdim. Haberlerde George Bush... Annem televizyonda dizilerini izliyor. Ağlı, konaklı… Elimde bir dergi, kapağında bir kadın, Ören Bayan'mış adı, anneme veriyorum. Ben şeker portakalı okuyorum. Babamın spor gazeteleri turuncu rafın en üstünde. Yanında abimin posterleri. Bir rafta mozaik pastalar dizili. Silmeyen yeşil silgilerim yerlerde.

Yürüdüm bir koridora daha… Kar yağdı... İyice üşümüştüm ki sıcacık mavi bir odaya girdim. Matematik hocam sınav kağıtlarını dağıtıyordu. Karnım o kadar ağrıdı ki... Merve “Gel, otur.” dedi. “Bu bisküviler yeni çıkmış bak.” Cin bisküvilerin miniği ne güzeldi, yumuşacık. Erdem sigara içiyordu tuvalette, dumanı burnumu doldurdu. Mavi raflarda test kitapları, “trigonometri eğlenceli, fonksiyonlar zor” diyor Nida. 07 kalem ucu var elimde. Rafın birinde Mp3 çalar, içinde Yağmur diye bir şarkı. Yağmur, geri getirecekmiş buharlaşan sevgimizi… Biri sırtıma öyle bir vurdu ki anlamadım. Baktım matematikçi “Dik dur kızım” diyor, “Dik dur Allah aşkına!“ “Bugün 300 soru çözdüm hocam” diyorum. Karşı rafta ne görüyüm! Annem orada oturuyor. Akşama patates kızartacakmış soyup dilimleyip suya atıyor patatesleri, cop cop. Anne rafta ne işin var insene?

Karla karışık yağmur yağıyor bir diğer koridordan geçerken. Yeşil burası hem de nasıl! Yeşilin her tonu… Yurtta sabah kahvaltısında çıkan ıslak kekin kokusu. Sınav döneminde içtiğim kahveler yeşil raflarda. Bir hoparlör var "Değmesin ellerimiz" diye bağırıyor bir kız, güzel şarkı. Esra’nın pis kokulu parfümü orta rafta… Burslar her ayın 7’sinde yatar yazıyor yeşil bir levhada. Rafın birinde otobüs bileti var eve. Bir diğerinde ilk kırmızı rujum…

Bir koridordan geçiyorum kırmızı… Bir el değiyor omzuma ürküp dönüyorum onu görüyorum. Saçlarım çok dağınık, ellerim fosforlu kalem, utanıyorum. Onun elleri sıcacık. "Deli kız." diyor. Bir mısır makinesi var köşede. İçime çekiyorum mısır kokusunu, ellerini tutup. Karşımda açlık oyunları, heyecandan guruldayan karnımın sesini duymasın istiyorum. "Beni vur beni onlara verme." diyor kırmızı hoparlörden gelen bir ses. Kalbimin sesi hoparlörden geliyor…

Kuru sıcağın başıma geçtiği bir koridor daha. Nasıl terledim nasıl nasıl… Neyse ki geldiğim yer soğuk. Fazla mı soğuk? Her yer kahverengi. Tarhananın dibine kavurduğum sarımsakların kokusu, ellerim soğan... Annem orada sarılıyorum, yumuşacık. Ne özlemişim anne diyorum senin gibi kokuyorum. Ama sen değilim, hiç değilim. Müzik sesi geliyor kahverengi raftan. Derinden derinden... Bir rafta makaronlar var, pembe bir makaron yiyorum. Bunlar neden eskiden yoktu diyorum. Bir bebek sesi, cıyak cıyak. Bakıyorum rafta. Ellerini bana uzatıyor. ilk girdiğim pembe raflı yerdeki, şelaledeki süt gibi kokuyor.

Başka bir koridora geçtim sonra. Soğuk, sıcak, ne renk bilmiyorum… Bir huzursuzluk nasıl hem de sorma! Sanki iki koluyla çekiyor biri beni… Zorla iki adım atmıştım ki bir el dokundu. Çok korktum… Gel dedi bana gitme oraya… Karşı geldim yürüdüm biraz daha… İçeriden güzel kokular geliyordu, daha önce duymadığım bir şarkı çalıyordu. Kahkaha sesleriyle karışık ağlama sesleri duydum. Sonra yakaladı beni kimse. Bastım çığlığı. Bir baktım buradayım. Sen yanımdasın. Gece üçü üç geçiyor. Saatlerce uyumuş gibiyim. Bir rüya şeridi gibi de mi Fatoş Bebek? Gerçekçi bir film şeridi değil, absürt bir rüya şeridi gibi… Hadi seni yerine götürüyüm Fatoş Bebek. Sonra uyumayı deneyeyim, belki bu sefer girerim son koridora!

Zehra İlgün ÇAMLI


11 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Samet

Kayıp

Kommentare


bottom of page