Adnan Nihan’ın sandalyesini çekti. Nihan nişanlısının centilmen tavrına her zamanki gibi gülümsedi. Nihayet izinlerini denk getirebilmişlerdi. Birisi cumartesi diğeri pazar tatil yaptığından en son iki ay önce yüz yüze görüşebilmişlerdi. Neyse ki görüntülü konuşma sayesinde pek de uzaktan ilişki yürütüyormuş gibi gelmiyordu onlara. Gerçi Adnan için bu durum sorun olmaktan çok avantaj sayılır ama bunu şimdilik ben biliyorum sadece. Olmadığı biri gibi görünmek çok enerji istiyor ne de olsa. Nişanlandıkları günü de sayarsak bu üçüncü bir araya gelişleri. Kararlı adam Adnan. İkinci görüşmelerinden sonra: “Sen he desen yarın evlenirim ki seninle” demişti Nihan’a. “Ben eminim. Senin gönlün olsun diye bekliyorum. Bana bu kadar tanıma yetti hayatımın kadını olduğunu anlamak için.” Nihan ortalığın kaypak kaynadığı bu zamanda kararlı görünen bu hallerinden etkilenmişti Adnan’ın. İsimlerinin sonundaki “an” sesinden başka ortak noktası bulunmayan bu çift hayatlarını birlikte geçirecekleri evleri için birazdan beyaz eşya bakacaklardı. Zaman yeterse belki bir yastıkta kocayacakları yastık ve nevresim takımları da buradan nasip olurdu. Çaylarını yudumlayıp en alt kata inmek için el ele asansöre yürüdüler.
Asansördeki çiftten erkek olan başıyla selam vererek bebek arabasını geriye doğru çekti. Eksi birinci kata zaten basılmıştı. Cam asansör yeni hayatlarına yarım kat kala durdu. Adam alarm düğmesine basmaya yönelse de Adnan’ın bağırmasıyla herkes irkildi: “Noluyo yaa. Koskoca AVM. Jeneratörü yok mu buranın. Olacak iş değil.” Adnan asansörün düğmelerine birinin gözünü oymak istermiş gibi veya böyle basarsa asansörden daha çabuk çıkabilirmiş gibi basmaya başladı. Nihan Adnan’ın elini düğmelerden kaldırıp sadece alarm düğmesine basmak istese de Adnan’ın elini itmesiyle çözümü sessizliğe bürünmekte buldu. Kadın eşine: “Hayatım diyafondan yardım isteyelim. Muhtemelen fark edilmedi.” Dese de Adnan düğmeleri bırakıp diyafona yönelince mümkün olmadı. Dört dakika olmuştu. Asansör cam olduğu için aydınlıktı. Bebek ağlamaya başlayınca annesi kucağına alıp: “Tamam bebeğim. Birazdan ineceğiz. Önemli bir şey yok. Tamam canım. Sakin ol. ” Dese de çocuğun ağlaması Adnan’ın gerginlik seviyesiyle doğru orantılı tırmanarak yerini kolik nöbetine bıraktı. Adnan kadınla adama bakıp kafasını “la havle” der gibi sallayınca “Susturun şu veledi artık.” demesine gerek kalmadı. Zaten adamın da kadının da terleri alınlarında ışıldıyordu. Çocuk susmayınca bakışının kafi gelmediğini anlayan Adnan, başarısız bulduğu anneye dönüp aşırı haklı birinin başını emin hareketlerle sallamasıyla: “Bayan! Hani sustursanız da diyafonda derdimizi anlatabilsem diyorum.” dedi. Bebeğe de “yav sen de sussan artık başımızı göçürdün.” bakışı atmayı ihmal etmedi. Bebeğin babası taşan sabrını kendine güç yapıp nihayet: “Beyefendi şu tarafa geçebilir misiniz” deyip çevik bir hareketle diyafonu kavramayı başardı. “ Merhaba. Sanırım fark edilmedi. Asansörde kaldık. Eksi birle zemin arasındayız. Bebeğimiz var. Huzursuzlandı. Acele ederseniz seviniriz.”
Nihan daha önce hiç izlemediği bir aksiyon filmini izler gibi veya kal gelmiş gibi sadece bakıyordu nişanlısının tepkilerine. O sırada pek de orada değildi esasen. Bir kısmı geçmişte bir kısmı gelecekte yaşama ihtimali yüksek senaryolardaydı. Geçen ay yaptıkları romantik telefon konuşmalarından birine gitmişti çoktan. Asansörün aynasında bu anların videosu oynuyormuş gibi gözlerini sabitledi aynada.
“Aşkım sen çocuk istiyor musun? Bunları artık konuşmamız lazım. Geç bile kaldık.”
“İstemez olur muyum hayatım. Üç çocuğumuz olsun çok isterim. En az iki. Yeğenlerimle çok iyi anlaşırız. Onlara hediye götürmeye bayılırım. Zaten bir tek benden beklerler. Diyorum ki insan yeğenlerini bu kadar seviyorsa kendi çocuğunu nasıl sever. Neler yaparım neler.”
“ Bana da kreşteki velilerim, Nihan Hocam, bizim çocuklarla böyle ilgileniyorsunuz. Kendi çocuğunuz olunca neler yapacaksınız merak ediyoruz.” diyorlar.
“Çok güzel anne olur senden.”
“Çocuk büyütmek dışardan ponçik gözükse de sabır da ister yalnız. Hele de bebekken. Yeğenlerin artık büyüdüler.”
“Canım annelerinden bu yaşta doğmadılar ya. Duru’nun doğumunda bile ben vardım. Çocuğum olsun ben onun ağlamasını da yerim. Çocuk kadar güzel şey var mı ya. Sen takma kafanı böyle şeylere. Senin gibi annesi olunca zaten hiçbir şeyi eksik kalmaz.”
İltifat postuna bürünmüş son cümlenin aslında gelecekteki çocuklarını büyütme sorumluluklarını Nihan’a kilitleme niyetinin ifadesi olduğunu şimdi fark edebildi.
AVM’nin güvenlik görevlilerinin gelmesiyle Nihan altı aylık uykusundan uyandı. Güvenlik görevlisi: “Kusura bakmayın beklettik. Ufak bir arıza çıkmış.” Diyeceği cümlesini tamamlayamadan: “Ya kardeşim böyle şey olur mu. Nerde kaldınız. Üstelik cam. Görmeniz lazım. Dünyanın parasını almayı biliyor mağazalar. İki saattir bekliyoruz burada. Bak el kadar bebe ne kadar huzursuzlandı. Kızardı çocuk ağlamaktan.” Son cümlesini söylediğinde Nihan, bebeğin annesi ve babası daha önce bu kadar pişkinini görmemiştik bakışıyla gözlerini Adnan’a diktiler. “Kusura bakmayın efendim. Jenaratör birkaç dakika içinde ancak devreye giriyor.” Cümlesinin bitmesini beklemeden yürümeye başladı. Nihan güvenlik görevlisine teşekkür edip Adnan’ın yanına yavaş adımlarla geldi. Elini Nihan’a uzatmadan önce “Hangi mağazadan başlasak.” deyip cevabı beklemeden sağdakine yöneldi. “İnsanda heves de bırakmıyorlar. Sana da aşk olsun. Hiç sesini çıkarmadın. Zamanı mıydı aynada kendini izlemenin.”
Nihan Adnan’a baktı. Adnan’ın aynasındaki kendine son kez baktı. Adnan boşlukta kalan eline kaşlarını çatarak baktı. Nihan filmlerde gördüğü gibi Adnan’ın elini sırtından kavrayıp avcuna almak istemedi. Asansörde çıkardığı alyansı Adnan’ın açık bekleyen avcuna bıraktı: “Lütfen beni bir daha arama.”
Comments