top of page
Nazan COŞGUN

Aklımı Başımda Tutamıyorum

Güncelleme tarihi: 15 Kas



İçim sıkılıyor ama nedensiz değil, ütü yapmam lazım, en sevmediğim iş. Birikti dağ gibi oldu. Bugün de yapmazsam yarın adamın üstüne giyecek bir şeyi yok. Nasıl da gözümde büyüyor. Kalk kızım dedim kendi kendime. Başlamak bitirmenin yarısıymış, başla bakalım.

Beyazları dikdörtgen sepete, renklileri yuvarlak sepete ayırdım. Her zaman beyazlardan başlarım; ütünün altı kirlenmeden, mazallah su akıtmaya başlamadan.

Ben ne zaman öğrendim bunları? Geçenlerde kıyma kavururken  “Et çok güzelmiş“ diye söylenirken buldum kendimi. Etin iyisini kötüsünü nasıl anladım? Eskiden belirgin bir kötü koku yoksa hepsi aynıydı benim için. Aradaki farkı nasıl öğrendim? Tecrübe mi bu yoksa boşa geçen bir hayat mı?

Tülleri yıkarken kolalı gibi olsun diye makineye şeker atmayı, yeşillikleri sirkeli suya bastırmayı, camları gazete kağıdıyla parlatmayı, alışveriş yaparken deterjanların kapaklarını açıp açıp koklamayı, raflara bakarken kararsız kalmayı, çok önemli bir problemi çözermiş gibi dakikalarca düşünmeyi.. Ne zaman ve nasıl öğrendim? Öğrendim de ne işime yaradı?  Başım göğe mi erdi?

Sepetin üstündeki yastık kılıfıyla başlayayım dedim, niye ki? Çünkü, hep böyle yaparım: sırasıyla yastık kılıfları, çarşaflar, nevresimler... Eskiden çarşafları ütülemezdik. İki kişi karşılıklı geçer, ya annem ya da anneannemle beraber uçlarından çekiştirir, silkeleye silkeleye katlar, dolaba yerleştirirdik.

Şimdi de öyle yapsam ya. Ama kiminle çekiştireceğim ki? Kocama tut şunun ucundan desem, git işine Allah aşkına der. Neyse, bunca yıl ütüledim, bundan sonra da yaparım, öyle içime sinmez zaten. Niye sinmez onu da bilmiyorum, hanedan torunu muyum yoksa kocamın büyük dedesi sarayın ibrikçi başısı mıydı? Ay nereden geliyor bunlar aklıma?

Bu yastık kılıfını çok severim, rengine de desenine de bayılırım. Sevgiyi yastık kılıfına kadar indirgedin ya, aferin sana. Ütüyü basınca kekremsi bir koku geldi, elime alıp kokladım. Yok canım o kadar deterjan, yumuşatıcı kullandım koku mu kalır? Adamcağız öyle terliyor ki yastık kılıfları kokuyor, değiştirmekten helak oldum. Nevresim takımı bozuluyor farklı kılıf kullandığımda. En iyisi nevresimlerin içindeki renklerden birkaç tane düz renk yastık kılıfı alayım, kombin yaparım, göz zevkim bozulmaz.

Geçenlerde Ayşen anlattı, onun kocası da geceleri çok terliyormuş. 3 – 4 tane yastık kılıfını üst üste geçiriyorum, iki günde bir üstekini çıkarıp kirliye atıyorum, on - onbeş gün böyle idare ediyorum dedi, denesem mi? Her şey ne kadar pahalandı, bir çift yastık kılıfı neredeyse beş yüz lira. Çüş artık. Evdeki dikiş makinasını kullanmayı öğrensem iyi olacak. Yastık kılıfı nedir ya? Al ucuz kumaşçıdan kumaşı, kes, üç tarafını dümdüz dikiver. Yok yok vazgeçtim, dikişin dağınığı çok oluyor. Annem dikerdi biz küçükken; evin her tarafı kumaş parçaları, kırpıklar, iplikler, ayağımıza kıçımıza batan iğneler.

Annem şimdi duysa beni “Hah! tamam kızım onu da bana bağla, ben zaten bütün kötülüklerin anasıyım“ derdi. Tatlım benim, canımın içi, sigara içmeme çok kızıyor ben de ona senin yüzünden diye takılıyorum. Ne vardı arka arkaya üç çocuk doğuracak? Az ara verseydin her çocuk kendi gelişimine uygun, sağlıklı büyürdü. Bir yaş var kardeşimle aramda. Daha bebekken kesmiş beni sütten, kardeşime saklamış mis kokulu memeleri ama ona da yar olmamış, o da bebekken kesilmiş sütten, yeni doğan kardeşine kaptırmış memeleri. Oral dönem saplantısı bu, o dönemi sağlıklı geçiremediğim için takılıp kalmışım. Kız kardeşim de çok sigara içiyor, en küçüğümüz içmez. İşte ispatı: Bilim konuşuyor hanımefendi. Canım benim! Üzülüyor ben böyle konuşunca bundan sonra bir daha söylemeyeyim, varsın o benim sigarama söylensin, canı sağ olsun.

Bu lastikli çarşafları çıkaranlar ne akıllıymış, Allah razı olsun. Her sabah çarşafı yeni baştan sermekten, düzeltmekten kurtuldum. Deli deli yatarım ben, her ne kadar başımı yastığa koyarak uyusam da sabahları ayaklarım yastığın üzerinde uyanırım. Ben uykuda turlarken çarşaf altımda katlanır, toplanır, gece boyunca boğuşurdum, rahat ettim vallahi. Ütüsüne de fazla uğraşmıyorum, şöyle üsten üsten bir ütü sürerim, katlar kaldırırım, yatakta geriliyor, düzeliyor zaten.

Bak çarşafın bile gergini makbul. Off! Tarkan diyor ya “Aynalara küstüm kıl oldum abi,” diye aynen öyleyim. Evdeki her şeyi dümdüz et ama aynadaki görüntünü düzelteme. Kızların söylediği o estetisyene mi gitsem ben de acaba? Yok anam birkaç dolgu, birkaç botox, dünyanın parası, üstelik geçici. Benim her 6 ayda bir onları yenileyecek halim mi var? Bakmayıver sende aynaya, hele yakın gözlüğünü takıp da hiç bakma. Amannn! Derdim bu olsun, sağlık olsun da varsın, yüzüm kırıştırılmış da sonra açılmış fırın kağıdı gibi olsun.

Fırın kağıdı yokken ne yapıyordum acaba? Gerçi geçen yaptığım böreğin yağı kağıttan da sızmış, tepsiyi kirletmişti. Ama vaz geçemem, o benim spesiyalim. Kime tarif verdiysem senin- ki gibi olmadı diyor, eee el lezzeti diye bir şey var canım. 

Ellerim gene berbat, sudan çıkmıyor ki. Protez tırnak çok kullanışlı diyorlar ama dibinden uzayınca çirkin oluyor; dayanamam ben öyle şeye, en iyisi maniküre gitmek. 20 yıllık kuaförüm geldi aklıma. O zamanlar sarılık olurum, AIDS olurum korkusuyla manikür yaptırmazdım. Hiç güvenmem onların sterilizasyon aletlerine. Kuaför bir gün “Haklısın valla abla yaptırma, hayret ediyorum ben de elinin ayağının tırnağını kesemeyen kadın mı olur” demişti. Tam fırıldaktı; bu sefer renk biraz koyu oldu desen akacak ya abla istediğin renk kaçmasın diye böyle yaptım, iki yıkamada akar der. Arkayı çok kısaltmışsın desen, olur mu abla senin saçının modeli bu, yüzün çok güzel ya Hollywood yıldızlarına benzedin diye sırıtırdı. Yirmi yıllık kuaförümdü, hiç fiyat sormaz, kartı uzatır, ödemeyi yapardım. Geçen sene slipe bir göz attım, gözlerim yerinden fırladı. Kaç lira bu dip boya, kesim diye sordum. Kafadan attığı için söylediği rakamların toplamı bin lira etmiyordu. Çok sinirlendim, kem küm etti, bir daha asla gelmem, yazıklar olsun bunca yıllık hukukumuza dedim çıktım. Şimdi başka bir kuaföre alışmaya çalışıyorum ama gerçeği söylemek gerekirse Hasan’ın sanatı onda yok.

Her şeyi böyle kestirip atarım. Ne demişler “Öfkeyle kalkan zararla oturur”. Sakin ol, madem yakaladın durumu lehine çevir, geçir tasmayı boynuna, ödet yaptığını, o zarar görsün sen değil. Köşelisin anacığım köşeli. Bu haline de şükür tabii, eskiden bundan bin beterdin. Hayat yonta yonta bu hale getirebildi ancak. Neyse, ölmediğimize göre yontulmaya devam.

Belim ağrımaya başladı, yoruldum. Ütünün yarısı bile bitmedi daha, çamaşırlarla bakışıp duruyorum. Bir şarkı açayım, nerde telefonum acaba? Hah buldum. Bakalım, bakalım yok Sezen olmasın, her kelimesi kalbime saplanan ok gibi. Neşelenmek için değil kahretmek için dinlemeli bu kadını, eşlikçisi de şarap olmalı, bazen o da gerekiyor. Kocamın toplantısı olduğu bir akşam kendime Sezen partisi yapayım. Tamam, Manuş Baba iyidir, o kadar acıtmaz “eteği belinde” yi çok severim, Dinleyelim  bakalım Manuş’cuğumu.

Konumuz etek değil, gömlek maalesef. Yakadan başlayalım, aaa ne olmuş bunun yakasına? Yüzülmüş, eprimiş iyice. Bana kalsa hemen atarım ama bana kalmaz ki. Adam çöpünü atmaz, en eski şeyleri bile hatırlar, sorar, giymek ister. Dünyanın en bonkör adamıdır ama özel eşyaları konusunda çok tutucudur.

Bunun parayla falan ilişkisi yok yani. Onun çekmeceleri giyilemeyecek ve atılması zinhar yasak olan eskiler mezarlığıdır. Koltuk altları sökülmüş ya da delinmiş atletler, lastikleri gevşemiş donlar, tabanı elek gibi incelmiş çoraplar.

Ne yapayım? En büyük çamaşır çekmecelerini ona ayırdım. Arkaya atılacak ama atılamayan çamaşırları küçücük katlayarak koyuyorum, ön tarafa yenileri. Çekmeceyi çeker ve en üstekini alır zaten; bir tarafta siyahlar, bir tarafta beyazlar üstüste.

Ne yapsam şimdi bu gömleği? Boşuna ütülemeyeyim, akşam gösteririm “ben onu terziye götürür ters-yüz ettiririm, en sevdiğim gömleğim” der, adım gibi eminim. Terziden gelince tekrar yıkarım artık.

Ohhh! Bir gömleği şimdilik savuşturdum, al bakalım sıradakini. Bu da benim en sevdiğim gömleğim. Buna bir şey olursa ben götürürüm terziye, kıyamam atmaya. Çok da yakışır canımın içine. Ne yakışıklıydı gençken koca gözlü, koca ağızlı adam. Kocaman gözleri her zaman ve herkese sevgiyle bakar, kocaman ağzıyla kocaman kahkahalar atardı.  Yıllar onu da değiştirdi. Gözleri puslandı, kahkahaları sessizleşti ama yüreği hiç değişmedi, güzel yürekli sevgilim benim.

Aaa! Duygusala mı bağladım, ne bu düşünceler? Tabii ya kabahat Mabel Matiz'deymiş. Çalma listesi Manuş Baba’dan Mabel Matiz’e gelmiş farkında değilim. Kömür gözlümü söylüyor çağıl çağıl. Beni gömlekten aldı, nerelere getirdi.

Şu iki gömleği de ütüleyip bırakayım. Bırakayım mı, ara mı vereyim? En iyisi okkalı bir Türk kahvesi yapayım kendime, sonra karar veririm.









498 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Konurkaya

Comments


bottom of page