top of page

ŞEYTAN MUHASEBESİ

Güncelleme tarihi: 24 Mar 2023



Elindeki bira şişesini koydu yere. Ne biçim soğuk dedi. Yıkılan yarı duvarından şehrin tüm rüzgârına kucak açan metruk evin buz gibi zeminine, dün gece darmadağınık bıraktığı battaniyelerin birini serdi. İkisini de üstüne attı. Deri ceketinin fermuarını boynuna kadar çekti. Kendine sarıldı sıkıca. Bacaklarını büzdü. Şimdi battaniyelerin altında kundakta bir bebek gibiydi. Evinin sıcaklığını o kadar özlemişti ki… Bodrum katta, kalorifer dairesinin yanındaki o iki odalı evinin sıcaklığını, kokusunu... Annesinin yan yana serdiği yer yataklarında yün yorganla uyumayı… Sabahları bütün evi saran sıcak ekmeği… Ne olmuştu? Nereye gitmişti her şey? Ne zaman başlamıştı?

Babası “Şeytan dölü müsün?” diye bağırıyordu bir yerlerde. Neydi ki Şeytan? İki kolu var mıydı? Ya mızrağı, boynuzu? Resimlerdeki kadar çirkin miydi? Hep böyle kötü yerlerde mi uyurdu? Birden karşısına Şeytan çıksa korkar mıydı? Şeytan kostümünü giymek istemişti ilkokulda yıl sonu gösterisinde, olmamıştı. Yolun kıyısında bekleyen “köylü” olmuştu.

Dudağından aşağı ılık ılık süzülen tuzlu kanı hatırladı… Babanın vurduğu yerde gül biter miydi her zaman? “Bu dünyanı da yakarsın ahretini de… Yakışmaz bize...” Neydi yakışmayan? “Ne kadar yakıştı,” diyordu eskiden çalıştığı mağazada kadınlar birbirine. Yakışıyor muydu?.. Hele ki o leopar bluz ne çirkin durmuştu sarışın bir kadında.

Neyin telaşıydı bu? Bir somun ekmeğin mi? Eğer üst kattakiler de cennete gidecekse onun cennetinin daha güzel olması gerekmez miydi? Aynı cennete gideceklerse onun cefası niyeydi? Cennet kat kat mıydı? Bu kadar şeyden sonra üst kata çıkabilir miydi? “Apartmandan sıkıldı millet,” demişti bir gün annesi, en üst kattaki Mahur Beyler villa yaptırmış, taşınmış.

Mahalledeki imam amca neyin vaazını veriyordu? İmamlık parayla yapılmazmış, para vermeseler okur muydu ezanı? Gerçi ezanı müezzin okurmuş… Kıldırır mıydı namazı? “Hep şükret,” derdi dedesi… Yarım gören gözleriyle her vakit camiye giderdi. Yapacak başka şeyi olsaydı gider miydi? Bir vakit namazını kaçırırsan şu kadar yıl yanarsın demişti yine dedesi… O zaman kurtuluş yoktu madem biraz da yapmadıklarından değil yaptıklarından yansa ne olurdu ki? Ama günaha devam edilmezmiş, öyle demişti imam amca. Allah, kuluna bir kadının çocuğuna olan şefkatinden daha merhametliymiş.

Büyük ablasının dediği gibi Allah dağına göre mi kar verirdi yoksa küfesinden yükleri boşalmayanlar hep kendini teselli mi ederdi? Ya ikinci kattaki Aysel teyze? Çocuğunun sınavı için herkesten 4444 dua topluyordu ya, kadın evden süslenerek çıkmamalı diyen imam amcaya inanır mıydı? Kızı fen lisesini kazanmış hem özel dersten hem dualı şekerden.

Babasının yüzünde dikenli bir gül bitirdiği o gün, tam çıkıp gittiği gün evinden, “Geri döneceğim,” demişti. Evden ayrılmadan bir gün önce izlediği filmdeki gibi… Atlarla, arabalarla… Hep öyle olmalı mıydı filmlerde? O zaman yanındaki Şeytanı da süslerdi… Şeytan dölüydü ya babasına göre! Hatta bir sürü Şeytan kostümü yapar koyardı arabalarının arkasına… Ablasının “karanlık iş” dediği her şeyden büyük bir aydınlıkla çıkmış olurdu. Herkes hayretle bakardı… Saygı ve hayretle… Sonra ablasına karanlıkla aydınlık arasında çok ince bir çizgi olduğunu öğretirdi, ince çizginin üstündeki grileri gösterirdi. Küçükken sporcu kartı oynamasının o kadar büyük bir günah olmadığına da ikna ederdi ablasını… Bir de kelimelerin tek başına günah, tehlikeli, karanlık ve korkunç olamayacağına…

Soğuk gittikçe artıyordu sanki… Sokak köpekleri geceyi daha da korkunç hale getirmek ister gibi acıyla havlıyordu. Ablasının “karanlık iş” dediklerinden aydınlıkla çıkamamıştı madem, aklındakini yapma zamanı mıydı? Tanrıyla yüzleşme. Allah’a Tanrı demek günah mıydı? Öğretmen çok kızmıştı bunu soran kıza. Tanrı Türkçeymiş daha iyiymiş. Ha bir de anlam kötüleşmesi diye bir şey varmış. Efendi kötüleşmiş bir kelimeymiş. Doğru babası İlyas Efendi’ydi o yüzden, en üst kattakiler Mahur Beyler.

Soğuğun ensesinde açtığı yaraya dokundu. Sıcacık odalarının kokusunu bir kez daha duydu. Namaz kılan dedesinin “euzubillah” ile susun demesini, ablasının televizyonun tam karşısında elma soyuşunu, annesinin beyaz yazmasını, tuzlu kanı, ekmek küfesini, komşunun uzun saçlı kızını, gece yarısı evin önünden geçen simitçiyi, köye gidiş yolunu, Aysel teyzenin yarım kalmış pastalarını, çocukluk dualarını hatırladı… Geri dönüş var mıydı oraya? Kaç ay olmuştu evi terk edeli? Mahur Beyler taşınmış mıydı acaba?

Elindeki jileti bileklerinin üstünde gezdirdi kaç kez… Tanrı, onu ya bir annenin çocuğuna olan şefkatinden daha fazlasıyla kabul edecekti ya da onun süsleyip püsleyip kimsenin karşısına çıkaramadığı Şeytanının yanına gönderecekti. Araf var mıydı, arafta kalır mıydı? Yapabilir miydi? Babasının vurduğu yerdeki tuzlu kan gibi mi olurdu bileklerdeki de? Bir de mavi kan varmış, onunki herhalde kırmızıydı. Bileklerindeki kanın rengini görme vakti miydi? Üst kattaki inşaattan atlasa ölür müydü sakat mı kalırdı?

Bir yaz sıcağında sokakta oynadığı o günü hatırladı. Mahalleden bir çocuk evine çağırmıştı. Annesine söylese izin vermeyeceğini bildiği için gizlice gitmişti çocuğun evine. Çocuğun annesi “Hadi, Efe de tatil kitabını çözecek artık,” deyince anlamıştı atarinin kendisinin olmadığını. Eve gidince de saatin kaç olduğunu anlamıştı. Annesi kırk gün küseceğim demiş, dört gün küsmüştü. Sonunda gelip öpmüştü. “Bu bağrım dayanmıyor hiçbirinize ne yaparsanız yapın,” demişti. O gece o sıcacık bağırda uyumuştu. Annesi yanılmış olabilir miydi? Ne yaparsanız yapın derken yapabileceği en kötü şeyin bakkaldan sakız çalmak olduğunu mu düşünmüştü? Yoksa anneler de bilir miydi zifiri karanlığı? Şimdi gitse, yine uyutur muydu bağrında?

Kalktı yerinden… Battaniyeleri omzundan attı. İki kolunu bir diğeriyle sıvazladı… Gecenin karanlığından kayboldu…

O gece şehirde iki odalı bir bodrum dairesinde gecenin bir yarısı zil hızlı hızlı çaldı. Kapıyı beyaz yazmalı bir kadın açtı. Siyah deri montlu bir çocuğa sarıldı sıcacık… Bir annenin şefkatiyle…


Zehra İlgün ÇAMLI







15 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Samet

Kayıp

Comentários


bottom of page