Yürüdüm. Sağımda bir kunduracının dükkânı. Yüzümü çevirdim, görmezden geldim. Baksam, kunduracının gözlüklerinden yansıyan, dolgu topuklu, maskaretinde sade bir kilim motifi işlenmiş, bordo, süet bir ayakkabı tekini görecektim. Bakmadım.
Az ileride bakkalın üzerindeki pencerenin önünde oturan Mesude Hanım'ın hülyalı ve meraklı bakışlarına maruz kalarak yürüdüm. Mesude, hiçbir zaman vaktinde gelmeyen kocasını, bıkmadan, usanmadan her gün taa günün ilk ışıklarının camlara değmesine az kala, sokağın başında, sağa sola devrilmemek için yalpalayan, ufak tefek, kıvırcık saçlı silüeti belirene kadar bekler. Buradaki "taa"yı çok daha uzatmak isterdim.
Mesude gencecik, ince belli, şelale saçlı bir kızken, kocasını bu pencereden ilk gördüğünde karnında uçan kelebekleri, içine çöreklenen anlam veremediği huzursuzluğu, babasından gizli girdiği üniversite sınavının sonucunu biraz korku, biraz umutla bekleyişini, annesinin "Gözün kör olmasın, gideceğin bir koca, okuyup da ne olacaksın?" laflarını, yengesinin "Almaz seni bu çocuk. Gönül eğliyor," deyişini, hatta kocasının yazdığı ilkokul kıvamındaki aşk şiirlerini hep bu "taa"nın içerisinde hatırlayıverdi. "Ah! o şiirler olmasaydı..." Koskoca otuz yıl bu üç nokta işte.*
Aniden geri döndüm. Bakkalın önünden geçerken, başımı kaldırmadım. Bakmadım. Yürüdüm. Kunduracı dükkanı solumda. İçerisi loş. Keskin deri kokuları, baygın bali kokusuna karışmış. Dikilmeyi bekleyen sayalar, işkenceler, dikiş makinesi, kalıplar hepsi bir el uzatımlık mesafede sıralanmış. Kunduracı bordo süet ayakkabılara son kez, bir sanatçının eserine baktığı gibi bakıp, özenle kutusuna yerleştirdi.
Şimdilerde kalmadı böyle zanaatkârlar. Suni deriler, plastikler doldurdu her yanı. Çiçekler yapay, içecekler, yiyecekler yapay, katkılı. Bir de yapay zeka her alanda. Resimde, sanatta, müzikte, hatta edebiyatta. Merak etmiyor değilim aslında. Bu hikâyeyi yapay zeka yazsaydı nasıl olurdu? Kunduracı kadar özenli, özgün olur muydu? Sınanmadığı dertleri, akıtmadığı göz yaşlarını, mesela Mesude Hanım'ın metanetini, sabrını anlatabilir miydi?
Akşam olmuştu çoktan. Kunduracı dükkânını kapattı. Yürüdü, bakkalın önünden geçerken bakmadı. Baksaydı Mesude Hanım'ın penceresinde beklediğini görecekti. Uzunca bir "taa"nın içerisinde dalıp gittiğini. Ve kunduracı bugün de eve vaktinde gitmedi.
Yürüdüm. Sağımda bir saat onarıcısının dükkânı.
Not: Yusuf Atılgan'ın "Saatların Tıkırtısı" hikâyesinden ilham alınmıştır.
Zerrin TUGAN
17.04.2024
Comments