Göz pınarlarında biriken yaşlar yoğunlaştı. Kırmızı damarların içinde göz bebekleri büyüdükçe büyüdü. Işıl ışıl mavi gözleri, lacivert- siyah oldu. Kalkık minik burnunun delikleri hızla açıldı, bir eliyle ağzını kapattı.
Diğer elindeki telefonu kurtulmak istercesine masaya bıraktı Sveta.
İnna, Sveta’nın alnından boynuna gezinen mavi- kırmızı haleyi görünce endişelendi.
Kiminle konuştu bu kız. Orhan' la mı yoksa annesiyle mi? Yok canım, Orhan' dan sorun çıkmaz. O, Sveta’nın peşi sıra Sofya’ya gittiği günkü kadar aşık hala. Kiev'den nikahlanıp döndüklerinden beri kaynanası sorun çıkardıysa da, bunca yıl evliliğne sahip çıktı. Yok yok, Orhan’lık konu değil bu.
Merakı endişesini yendi. “ Annene bir şey mi oldu?”dedi.
Yüzünü kapattığı ellerini ortadan yavaşça açtı. Dünyanın yıkılıp yıkılmadığını sorguladığı boş bakışlarını etrafta gezdirdi.
Sveta saçındaki tokayı hırsla çekti. Ensesinden yükselen alevi ipek saçlarını sallayarak dışarıya savurdu. Allahım yer yarılsaydı da cehenneme girseydim. On beş yıl sonra başıma gelene bak. Kocamın ve kızımın önünde, yüzlerine nasıl bakacağım. Anneme asla açıklayamam.
İnna arkadaşının büyüyen gözlerinden korktu. Hay Allah! Ne oldu acaba? İştahı kaçtı. Birkaç dakika önce ihtişamlı açık büfeden neşeyle topladığı tabağını önünden uzaklaştırdı.
Sveta' nın, donarak ağlamasını bastırdığı hali tanıdıktı. Önce donar, sonra durdurulamaz ağlama krizine girerdi. Bu hal soğuk terlerin eşlik ettiği kasılmalarla son bulurdu.
Başını Bursa manzarsına çevirmeye çalıştı, yapamadı. Olduğu yerde ayağa kalktı, eşofmanın belini düzelterek tekrar oturdu.
“Şimdi daha iyi misin, limonlu su falan ister misin?” dedi İnna.
Sesizce göz çukurlarından taşan yaşı, boynundan akan teri peçeteye silerken “ Daha iyiyim biraz sonra kendime gelirim “
Sveta bu kez göğsünden yükselen alevi dışarı atmak için somon rengi gömleğin düğmesini açtı. Yakasını tuttu, silkeledi. “Az önce sormuştun ya Çekirge Hatun türbesine, gitmek ister misin? “diye.
“Gidelim mi?” İnna yüzüne düşen kahküllerini ince parmaklarıyla geriye attı.
Sveta başını sonunda kaldırdı “Evet gidelim."
“O kadın Padişaha demiş ya ‘ çekirge bir sıçrar, iki sıçrar ‘ gidip ona , yakalanan çekirgeye ne olur diye sormalıyım.”
“Bilmece oldu, anlamadım. Çekirge Hatun' a ne diyeceksin? Yakalanan çekirge ne?”
“Hani dans ettiğimiz otellerden hatıra olsun diye ya da satmak için çatal kaşık yürütmüştük ya”
“Evet bende de Hilton' dan var. Hala kullanıyorum.” dedi Inna bebek mavisi gözlerini arkadaşının kanlanmaya devam eden gözlerinden ayırmadan.
“Benim ki İris Otel dendi. Biliyorsun annem izin vermediği için vurup kapıyı Antalya’ya gelmiştim.”
“ Ha , evet telefonlarına çıkmıyordu.”
“Bende dönünce takımı ona hediye ettim. Üzerindeki zambak işlemesini beğendi, özel günlerde kullanıyordu.”
“Ne var bunda, hala anlayamıyorum seni.”
Sveta bir yudum su içti. Derin bir nefes aldı, dönen başını durdurmak istercesine elini şakağına koydu.“Nasıl anlatacağımı ben de bilmiyorum ki?”.
İnna “Olan oldu dümdüz anlat.” Arkadaşının buz gibi elini avcuna aldı.
Fondaki müziği Arap turistlerin gürültüleri bastırmaya başladı. Salona girenler Svetaların oturduğu masayı süzmeden geçmedi. Bakışlardan anlam çıkarmamayı yıllar önce öğrenmişlerdi. Aldırmadılar.
Küçük bir esten sonra “ arayan Orhan' dı. Alya' yla birlikte tenis turnuvası için Kiev' e gitmişlerdi. Zaman kalmayacağı için anneme orada olduklarını söylemeyeceklerdi.” dedi Sveta bir çırpıda.
“Karşılaşmışlar mı yoksa?”
“Keşke öyle olsaydı. Yarım gün ara verilmiş turnuvaya, anneme kahvaltıya gitmişler. Yanlarında hani İris Otelin sahibi Abdullah Zambak bey vardı ya onuda götürmüşler. Sen de tanırsın karısı Olga hakemmiş turnuvada.”
“Beni aradığında annemin evindeydiler, hemen annemi istedim telefona. Türkiye' den getirdiğim takımlar masada mı diye sordum.”
“Eyvah! “diye sesiz çığlık attı İnna
“Annem de evet o takımları çıkardım. Adam “borş” çorbasının içindeki kepçeye bakarak kahkaha atıyor. “ dedi.
Gözlerinde yılgınlıkla “On beş yıl sonra ele geçti çekirge” dedi Sveta.
Comments